༯ 24 ༯
HELİN
Aradan zaman geçti.
Kendimi bulma yolunda uğradığım durakların sonsuzluğunu bir kez tatmıştım. Sorunların onlardan kaçarak değil, uzaklaşmak istenen yerde kalarak çözülebileceğini daha önceden bilmiş olmayı dilerdim ama ne yazık ki bana bunun gibi önemli şeyleri öğretmek yerine ısrarla bale dersi aldırmaya çalışan bir annem vardı.
Yakalandığım gün en çok merak ettiğim şey annemden gelecek tepkiydi. Yeni cehennemimden çıkıp eskisine dönmek kadar iç karartıcı bir şey yoktu gözümde.
Bir tek keman çalan o kız işte…
Annemin karşılaması beklemediğim kadar ıslaktı. Sürekli ağlıyor, sarılıyor, yine ağlıyordu. Ortalıktan kaybolduğum iki ayda benden ümidi tamamen kesmişti ve tek parça halde geriye dönebilmiş olmam onu çok mutlu etmişti. Yokluğumda teyzeme taşınmış ve onunla kalmıştı. Evdeki her şeyin dışarıda ölmüş olabilecek kızını hatırlatıyor olması ona ağır gelmişti.
Ne yaptığımla ilgili soru sorulduğunda hem doğru hem yanlış cevaplar verdim. Öncelikle sokaklarda ve bazen otelde kaldığımı söyledim ki bu doğruydu. Otelde kalacak ve yemek alacak parayı nerede bulduğuma gelirsek genellikle ufak esnaf dükkânların getir götürlerini yaptığımı, oradan kazandığım parayla oteldeki bulaşıkları yıkadığım sürece ancak o otelde kalabildiğimi, zaman zaman marketlerden yiyecek çaldığımı söyledim ki bunların tamamı yalandı. Araba çalma konusundaysa ilk kez denediğimi ve daha ilk denememde yakalandığımı itiraf ediyormuş gibi yaptım. Böylece bana arabaları teslim ettiğim yeri, kimin için çalıştığımı, önceden hangi arabaları çaldığımı ya da kilitleri kırmayı nereden öğrendiğimi soramadılar.
Bazı şeyler daha iyiydi. Yaralar, morluklar gitti. Makyajlar silindi, kıyafetler atıldı ama onlara benzeyen ve daha güzelleri alındı. Kaçmamın annemi en sonunda bir meleğe çevireceğini bilseydim büyük ihtimalle daha önceden kaçardım. Her şey istediğim gibi oluyordu artık. Başta bu iyilik perisi halinin ne kadar süreceğine dair kendimle bahse girerken aradan üç ay geçti, altı ay geçti, dokuz ay geçti o yine değişmedi.
Rehabilitasyon yüzünden okula devam edemedim. Ayrıca okulumdan atılmış olduğumu da öğrendim. Bu durum canımı, diğer hiçbir devlet okuluna da alınamayacağımı duyana kadar sıkmamıştı. Yeniden onuncu sınıfı tekrar edecek olmam gerçekten önemli değildi. Okuyacak bir okul olmadıktan sonra onuncu sınıfı tekrar etmemin gerekliliğini bana söyleyen sistemse sadece küfürlüktü.
Yazın başındaydık. Tedavim biteli bir ay kadar olmuştu ve artık kafamı saatlerce keman çalmanın dışında başka şeylerle de dağıtmak istiyordum. Biraz yürüyüşün bana iyi geleceğini düşünerek caddeye çıktım. Bir bankta oturup gelen geçen arabaları izliyordum. Aradan yarım saat geçtikten sonra birden o arabayı gördüm. Yıllardır hayalini kurduğum ve âşık olduğum araba neredeyse ayağıma gelmişti. Tam bir klasikti. Benden birkaç metre ötedeki kafenin önünde durdu. Araçtan uzun boylu bir çocuk indi. Kafasında kapüşonu vardı bu yüzden suratını tam görememiştim.
Oradaki her şey bir anda silinmişti, bir tek o araba kalmıştı sanki. Muhteşemdi. Daha yakından bakmak istediğimde kendimi bir anda yanında buldum. Anahtar üstündeydi. Hangi salak böylesine muhteşem bir arabayı başıboş bırakıp giderdi ki?
Kendime hâkim olmayı birkaç dakika denedim. Aldığım tüm eğitimleri, geçtiğim testleri, aldığım ilaçları düşündüm ama araba o kadar güzeldi ki en sonunda dayanamayıp kapıyı açtım. Sanki kendimi ben yönetmiyordum. Daha ne olduğunu anlamadan sürücü koltuğundaydım. Ellerim kendi kendine arabayı çalıştırmıştı ve sürmeye başlamıştı.
Arkadan “HEY!” diye bir ses duyduğumda kapüşonlu çocuğun beni kovalamaya başladığını gördüm. Gaza bastım. Çocuk elindeki torbayı düşürdü ve arabasının peşinden koşmaya devam etti. Tam da hızlanıp onu atlatacaktım ki yola bir top fırladı ve anında fren yapmak zorunda kaldım. Annesiyle birlikte topunu almaya yola atlayan çocuk önümden çekildikten sonra tekrar gaza basmak için hazırlanmıştım ki yanımdaki kapı açıldı ve içeriye biri oturdu.
Yanıma baktığımda binen kişinin arabanın sahibi olan o kapüşonlu çocuk olduğunu gördüm. Yüzüne bakmamak için saçlarımı sağ tarafta topladım ve direksiyonu daha sıkı tuttum.
“Ee? Ne duruyorsun? Madem ben süreceğim diye ısrar ettin, götür bakalım bizi.”
Hayatımda duyduğum en çekici sesti ve sesin nasıl bir yüze ait olduğuna bakamamak beni kahrediyordu.
Arabayı sahilde durdurup indiğimde ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Yaptığım şeyi önce yapmak için girdiğim lanet dertler, yapmamak için gördüğüm tedaviler… Hepsi kendime olan güvenimi bu son derece yakışıklı, bir o kadar da karizmatik ve arabasını çalmama rağmen bana hâlâ bağırmamış olan…
Ona bakmıştım. Kahretsin! Yanlışlıkla ona bakmıştım ve şimdi de gözlerimi ondan alamıyordum!
Beni ne kadar etkilediğini bir kenara bırakıp olayın ciddiyetine geri döndüğümde, yetkililere şikâyet etmemesi için ona yalvarmaya başladım. Hak etmediğim şans yine benimle olmalıydı ki, bu hangi modellik ajansından karşıma çıktığını bilmediğim arkadaş, beni kimseye şikâyet etmeyeceğini söylüyordu.
“İşin aslı şu ki, bu arabayı babamdan gizli olarak almıştım ve açıkçası eğer babam bütün harçlığımı biriktirip bu muhteşem arabaya harcadığımı anlarsa, üstüne üstlük çaldırdığımı da öğrenirse işte benim sonum olur,” dediğinde gülümsedim. O da gülümsüyordu.
Bir karar vermem gerekiyordu. Ya dönüp gidecektim, o gün yaptığım şeyin utancıyla ve bir daha asla bu kadar hoşlandığım bu erkeği göremeyecektim; ya da onunla arkadaş olmayı deneyecektim. Arabasını çaldığım yüzle hem de! Lanet olsun, kendimden nefret ediyordum. Bir şey söylemeliydim. Artık gerçekten de saniyelerdir devam eden bu sinir bozucu sessizliği bozmalıydım.
“Niye baban araba aldın diye kızsın ki?”
“Uzun hikâye,” dedi ve gözlerini denize dikti. Bir sorunu olduğunu anlamıştım.
“Benim de bol zamanım var.” dedim ve taşların üzerine oturdum.
“Demek öyle, bugün şanslıymışım o zaman,” dedi ve yanımdaki taşa oturdu.
Güldüm. “Şanslı mısın? Az önce araban çalındı.”
“Düzeltiyorum; arabam çok güzel bir kız tarafından çalındı. Ayrıca bir kişi çalacağı arabayı gözüne kestirmeden önce şöyle bir bakar diye tahmin ediyorum. Sonuçta onca araba varken benimkini tercih etmişsin yani, bu da bir iltifattır.”
Tanrım, eğer bu bir rüyaysa ve sen de beni “eğer bir daha araba çalarsan tüm dileklerin boşa gider” tarzında bir sloganla beni cezalandırıyorsan eğer…
Lütfen devam et çünkü bu güzel cezama razıyım.
“Şaka bir yana, ben gerçekten özür dilerim. Yapmamam gerekirdi.”
“Sohbetim o kadar mı kötü? Yapma ama…”
Güldüm. “Hayır, hayır. Sohbetin iyi. Sen de çok iyi birisin. Sana kendimi nasıl affettireceğimi gerçekten bilmiyorum.”
“Ben biliyorum,” derken işaret parmağını hızlıca kaldırıp indirmişti. “Sıkıntım şu ki, son zamanlarda içimde o kadar çok şey birikti ki… Yani nasıl desem, konuşmam gereken çok şey var ama kime anlatmaya kalksam o kişinin güvenilir olmadığını düşünüyorum. Durum böyle olunca da anlatmaktan vazgeçe vazgeçe her şey içimde kaldı. Patlamak üzereyim!”
O kadar samimiydi ki.
“Sen de gelip arabana çalan insana tüm sırlarını dökmeye karar verdin?”
“Çünkü diğerlerinden daha güvenilir.”
“Bir hırsız mı güvenilir?”
“İnan bana, çevremdeki insanların nasıl tipler olduğunu bilsen bu soruyu sormazdın.”
Onu baştan sona süzdüm. Eşofmanı iyi durumdaydı ve temizdi. Üstündeki hırka da öyle. Hatta benimkinin grisi olmalıydı. Eli yüzü zaten düzgün bir çocuktu. Hatta fazla düzgün, böyle “Neler yaratılıyor…” tarzında düşündürecek bir yüzü ve fiziği vardı. Büyük ihtimalle bir sevgilisi olmalıydı, eğer yoksa da ben olmak isterdim.
Düşüncelerimi belli etmeden “Hiç de kötü arkadaşlara sahipmişsin gibi durmuyorsun,”dedim.
“Çünkü spordan geliyorum. Sen bir de beni siyah giyinince gör.”
“Siyah gerçekten de çok değiştirmiyor mu?”
“Hem de nasıl! Bir arkadaşım var, sırf bu yüzden siyahla kafayı bozmuş durumda.”
“O da mı güvenilir değil?”
“Yok, o fazla güvenilir hatta. Onun sıkıntısı dinlemeyi pek sevmemesi. Şöyle bir düşündüm de konuşmayı da pek sevmez aslında. Hatta galiba çocuğun sevdiği hiçbir şey yok.”
“Komikmiş.”
“Tanıyor olsan sadece korkutucu gelirdi.”
Haklıydı, sohbeti gerçekten de sarıyordu.
“Tamam, ben o korkutucu oğlanı değil seni dinlemek için buradayım.”
“Gerçekten merak ettiğin için mi yoksa sadece affedilmek için mi?”
Gülümsedim. “Gerçekten merak ettiğim için.”
Bir eliyle kapüşonunu indirdi ve aynı elini kahverengi saçlarının arasında gezdirerek biraz taradı. Vücudunu tamamen bana doğru çevirdi ve bağdaş kurdu.
“Bak, bu gerçekten uzun bir hikâye…” diyerek neyi hangi sırayla anlatacağını kafasında hazırlamaya başladı. Gerçekten de istekten öte, birilerine bir şeyler anlatmaya ihtiyaç duyuyordu. Böylesine tatlı, sempatik ve yakışıklı tipin neden sohbet edebileceği arkadaşı yoktu ki?
Onu taklit ettim ve ben de bağdaş kurdum. Beni söylediği şeylerle o kadar rahatlatmıştı ki az önceki utancımdan sadece buruk bir pişmanlık kalmıştı geriye.
“Dinlemeye hazırım.”
Ne Yazel ne Cemre ne de Gizem bana bu erkeğin hissettirdiği sıcaklığı hissettirmişti. Konuşacak olan o olmasına rağmen o kadar heyecanlıydım ki oturduğum yerde ellerimi nereye koyacağımı bilemiyor, bilemeyince saçıma götürüyor, dakika başı saçımın şeklini değiştiriyordum. Aptal görünmemeye çalışsam da onun kahverengi gözlerine bakıyor ve ondan ne kadar çok hoşlandığımı düşünüyordum.
Benim kızlardan hoşlanıyor olmam imkânsızdı çünkü tam da şu anda karşımda oturan oğlanı öpmemek için kendimi zor tutuyordum. O bana kendi hayatını istediği kadar anlatabilirdi, güvenebilirdi. Güvenine asla ihanet etmezdim. Yaşadıklarını anlatabiliyor olması onun geçmişiyle barışık olduğunu gösterirdi. Bense bundan çok uzaktım.
Eğer bir gün, bu yarın olur ya da beş sene sonra olur, hiç bilmiyorum… Ben de geçmişimi kabul edersem, onunla barışır ve yaşadıklarımın izlerini taşımaktan gurur duyacak hale gelirsem ona anlatırdım. Bugün burada konuştuktan sonra beni bir daha görmek ister miydi, orası ayrıydı ama oldu da görmek istedi diyelim… Ben bu çocukla elimden geldiğince çok şey yaşamak, onu sevmek ve ona bağlanmak istiyordum. Kimdi, adı neydi bilmiyordum. Önemli değildi. Hep bu enerjide ve kendi olduğu sürece onunla tüm vaktimi geçirmeye razıydım.
Kurduğum hayaller elbet birgün bir yerde sonuca bağlanacaktı.
Onun bana o zamana kadar anlatmış olduğu her şeyin karşılığı olarak kendimi açacağım gün gelecekti. O an olduğum insana değil, geçmişte yaptığım pisliklere ve kendimi keşfederken sevdiğim insanların cinsiyetine bakarak beni yargılayacaktı. Ona gerçek Helin’i anlattığımda beni yaptıklarımla ve yaşadıklarımla kabul etmeyebileceği gerçeğini mutlaka aklımın bir köşesinde bulundurmam gerekiyordu.
Ama o güne daha çok vardı; biz de gençtik, öyle değil mi?
Bir sonraki bölümde Esma’nın hikayesine geçiyoruz!