Karanlık Lise 1 – Bölüm 14


Helin’in Ağzından

Doğukan’la çıktığımı itiraf ettiğimde Burak da Güneş de şoke olmuştu. Yazın başından beri, yani yaklaşık beş aydır çıkıyorduk ve okuldan sadece Esma’ya söyleyebilmiştim. O bile Burak’tan saklamıştı.

“Helin, bunu nasıl söylemezsin! Esma, sen de biliyordun ve bana söylemedin,” dediğinde cevap olarak “Bu onun sırrıydı, üzgünüm sevgilim,” dedi Esma. Güneş’e baktığımda suratındaki ifadeden anladığım kadarıyla, Doğukan’ın sabah bize neden yardım ettiğini şimdi çözüyordu. Güneş, “Ee, anlatacak mısın yoksa hâlâ sırlara devam mı?” dediğinde artık saklamanın pek de önemi kalmadığını anladım. “Peki, tamam. Anlatmaya başlıyorum ama sözümü kesmek yok,” dediğimde Esma, “Bu hikâyeyi yüz kere de dinlesem sıkılmam,” diyerek gülümsedi.

“Bu yazın başındaydık. Ailemle aramın zaten pek iyi olduğu söylenemezdi. Kafamı dağıtmak istiyordum, caddeye çıktım. Bir bankta oturup gelen geçen arabaları izliyordum. Aradan yarım saat geçtikten sonra birden o arabayı gördüm. Yıllardır hayalini kurduğum ve âşık olduğum araba neredeyse avcumun içine düşmüştü. Tam bir klasikti. Benden birkaç metre ötedeki kafenin önünde durdu. Araçtan uzun boylu bir çocuk indi. Kafasında kapüşonu vardı, bu yüzden suratını tam görememiştim…” Arabanın marka ve modelini söylesem de pek ilgilenmedikleri için anlamayacaklarından, düz bir şekilde anlatmaya devam ettim.

“… Modelini görmeniz lazımdı, muhteşemdi. Daha yakından bakmak istediğimde kendimi bir anda yanında buldum. Anahtarının üstünde olduğunu fark ettim. Hangi salak böylesine muhteşem bir arabayı başıboş bırakıp giderdi ki? En sonunda dayanamayıp kapıyı açtım ve sürücü koltuğuna oturdum. Sanki vücudumu ben yönetmiyordum. Ellerim kendi kendine arabayı çalıştırmıştı ve sürmeye başlamıştım.”

Güneş elini çenesine ve yanağına dayamış, dikkatle beni dinliyordu. “Cam yarısına kadar açıktı. Arkadan “HEY!” diye bir ses duyduğumda kapüşonlu çocuğun beni kovalamaya başladığını gördüm. Gaza bastım. Çocuk elindeki torbayı düşürdü ve peşimden koşmaya başladı. Tam hızlanmıştım ve onu geçecektim ki yola bir top fırladı ve anında fren yaptım,” dedim. Burak “Ne yani, top alt tarafı patlardı? Niye durdun?” diye sorduğunda ona “Her topun arkasında bir çocuk vardır. Araba kullanmayı bilmediğin belli oluyor,” diyerek cevap verdim.

“Hadi Helin! Devam et, meraktan ölüyorum!” Güneş de Esma’nın ilk dinlediği zaman olduğu kadar heyecanlıydı. Çok bekletmeden devam ettim. “Sokağa top fırlayınca frene bastım. İyi ki frene basmışım çünkü küçük bir kız topun peşinden koştu, peşine de annesi fırladı. Kızı kucağına aldığı gibi kızarak tekrar kaldırıma taşıdı. Tam gaza basıp ortalıktan uzaklaşmak için hazırlanmıştım ki yanımdaki kapı açıldı ve biri yan koltuğa oturdu.”

Güneş hemen “O çocuk muydu?” diye sorunca “Sözümü kesme!” dedim ve devam ettim. “… Baktığımda yanıma oturan kişinin o kapüşonlu çocuk olduğunu gördüm. Suratına bakmamak için saçlarımı sağ tarafta topladım ve direksiyonu daha sıkı tuttum. “Ee? Ne duruyorsun? Madem ben süreceğim diye ısrar ettin, götür bakalım bizi,” dediğinde ise şaşırdım. Gerçekten benimle kafa mı buluyor acaba diye merak edip yüzüne baktığımda onun hayatımda gördüğüm en yakışıklı erkek olduğunu fark ettim. Tek kelimeyle kusursuzdu. Bense o kadar hatalıydım ki, her dakika daha çok dibe batıyordum. Utancımdan ve kendime olan öfkemden dolayı direksiyonu daha sıkı tuttum.” Derin bir nefes aldım. O anı hatırladıkça pişman oluyordum. Sonuçta anlık gelen bir hevesle o arabayı çalmıştım, üstelik sahibi beni yakalayıp yanıma oturmuştu. “Arkadan korna sesleri yükselince yanımda oturan arabanın sahibi, direksiyonu sıkan elimin üstüne elini koydu ve “Hadi, gidelim,” dedi.”

Güneş “İnanamıyorum! Yoksa çocuk seni polise şikâyet ederken Doğukan seni gelip kurtaracak ve öyle mi tanışacaksınız?” diye merakla sorduğunda Burak, “Güneş, bırak da kız anlatsın. Devam et hadi, ben de merak ediyorum,” diye karşılık verdi. Hikaye sadece kızları sarmamıştı.

Esma ise halinden memnundu. Bu hikâye ona peri masalı gibi geliyordu. Yaşadığım esnada oradan kurtulmanın türlü yollarını düşündüğüm hikaye, bugün anlatırken bile beni etkilemeye devam ediyordu.

“Hayatımda daha önce o kadar utandığımı hatırlamıyorum. Arabayı sahile kadar sürdüm ve durdurdum. Yanımda oturan çocuğun, yani arabanın asıl sahibinin suratına bakamadan indim. Peşimden o da indi. Ona konuşma fırsatı vermeden yalvarıyordum; “Lütfen beni şikâyet etme, bak gerçekten çok özür dilerim, istemeden oldu. Bana inanmalısın. Asla böyle bir şey yapmak istemedim, bir anda oldu. Karşımda hayalimin arabasını görünce bir kere kullanmak istedim. Geri getirecektim.” diye kendimi kurtarmaya çalışıyordum. Çocuk sözümü kesti. “Ağlamayı bırak,” dedi. “Seni şikâyet etmeyeceğim. Zaten istesem de şikâyetçi olamam,” diye ekledi üstelik. Gözümden düşen yaşları silip ona yaklaştım. “Gerçekten çok teşekkür ederim. Borcumu nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum,” demek dışında başka bir cevap bulamadım. Hala tedirgindim. Beklemediğim bir şekilde“Kimseyi güzel bir araba zevki var diye şikâyet edemem, öyle değil mi?” diye gülümsediğinde sanırım ondan hoşlanmaya başladığımı anlamıştım. Arkamı dönüp gitmeye hazırlandım. Sonra bekledim, düşündüm, bu kişi ya gerçekten iyi biri olmalıydı çünkü bu yaptığım saygısızlığa rağmen beni şikâyet etmeyeceğini söylemişti, ya da mutlaka benden başka bir bit yeniği daha vardı. Tekrar ona döndüm. “Zaten şikâyetçi olamam derken ne demek istedin?” diye sordum.”

Güneş “Ben anladım,” dedi.

Burak “Sen bir sus zeka küpü lütfen, Helinciğim devam eder misin, merak ediyorum,” dedi.

“Ne dese beğenirsiniz? “İşin aslı şu ki, arabayı babamdan gizli olarak topladım ve eğer bütün harçlığımı biriktirip bu muhteşem arabaya harcadığımı anlarsa, üstüne üstlük bir de yoldan geçen bir kıza çaldırdığımı öğrenirse, işte benim sonum olur,” dediğinde gülümsedim. O da gülümsüyordu. O anda bir karar vermem gerekiyordu. Ya dönüp o gün orada yaptığım şeyin utancıyla gidecektim ve bir daha asla bana iyilik yapan çocuğu göremeyecektim; ya da onunla arkadaş olmayı deneyecektim. Tabii başta çekindim çünkü çocuğun arabasını çalmıştım! Tam bir rezillikti,” dediğimde masadakiler gülümsedi. Ona “Niye baban araba aldın diye kızsın ki?” diye sorduğumda “Uzun hikâye,” dedi ve gözlerini denize dikti.

Bir sorunu olduğunu anlamıştım. “Cevap uzunsa benim de bol zamanım var,” dedim, taşların üzerine oturdum. Sonra garip bir şekilde konuşmaya başladık. Bana kızmamıştı ya da kötü bir şey söylememişti. Hatta aksine; onun ailesinden arabalara, en sevdiği markalara, motorlara kadar birçok konudan konuştuk. Bana daha önce benim gibi arabalardan anlayan bir kızla tanışmadığını söyledi. Ben de ona biraz geçmişimden bahsettim. Çaldığım ilk araba olmadığını ve ne yazık ki bu konuda geçmişte tedavi gördüğümü anlattım. Güneş battığında onca zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Beni evime bırakmayı teklif ettiğinde o arabaya bir daha binmek istemediğimi düşündüm. Her ne kadar bu yabancıyla daha fazla vakit geçirmek istesem de sonuçta ona yaptığım şey yanlıştı,” dedim.

Etrafı kolaçan ettim. Okulda bizi dinleyen birileri var mı diye baktım. “…En sonunda kabul ettim ve beni evime bırakmasına izin verdim. “Seni bir daha görebilecek miyim gizemli kız?” diye sorduğunda kendimi gülmekten alamadım. Gerçekten benimle bir daha görüşmek istiyordu, hem de yaptıklarıma ve anlattıklarıma rağmen! Manasızca mutluydum. Her ne kadar onun arabasını çalmaya kalksam da beni affetmişti ve benden hoşlandığını itiraf ediyordu.”

Hikayenin en güzel yerine gelince sandalyede arkama yaslandım ve konuşmaya devam ettim: “En son arabadan inerken adımı söylemediğimi fark ettim. “Ben Helin,” dedim. Bana gülümsedi ve “Ben de Doğukan,” diye karşılık verdi.”

Güneş “Ortalara doğru çakmıştım köfteyi ama hala inanamıyorum Helin! Sanırım hayatımda duyduğum en romantik tanışma hikâyesi bu!” dedi. En sonunda Esma’dan başkalarına anlatabiliyor olmak beni rahatlatmıştı. Tamam, ilgi çekici ve farklı olduğunu noktasında ben de onlara hak veriyordum ama gerçekten güzel bir hikaye miydi ki? O gün, o akşam, orada yaptığım şey hatalıydı. Kimsenin arabasını çalmamış olmam gerekirdi. Geçmişimi bir kenara bırakıp temiz bir sayfa açmaya çabalarken üstelik.

“Helin, sorunsuz geçen bir tanışma olmuş her şeye rağmen, anlıyorum ama bu işte bir terslik var. Aynı okuldasınız ve bir kere bile onunla konuştuğunu görmedim.”

Burak bunu sorduğunda hikâyenin ikinci kısmına geçme vaktinin geldiğini anlamıştım.

“Yazın her hafta en az üç gün birlikteydik, çok güzeldi. Her şey muhteşemdi fakat tek bir sorun vardı. Ben hâlâ o gün onun arabasını çaldığım için kendimden utanıyordum ve yaşananı geçmişimin bir uzantısı olarak görmekten kendimi alamıyordum, kendime çok yükleniyordum. Doğukan’dan önce de aynı şeyi yapmıştım ve birinde yakalanmıştım. O sıralar kayıtlı olduğum okul bunu haliyle hoş karşılamamıştı ve sene başlarken açıkça belirttiler. Ailem doğruca beni buraya, bu boktan okula, Atagül Lisesi’ne yazdırdı. Burada daha iyi olacağım düşüncesindeydiler. Ben de direnmedim. Sonuçta bunu istemeden yapıyordum ve kendime bir çeki düzen vermem gerekiyordu,” dedim. Konu iyice sıkıcı aile dramıma sapmadan hikayeye geri dönmem gerekiyordu. “Yazın son günlerine doğru Doğukan’a bu okula geleceğimi söylediğimde bana “Sanırım bir sorunumuz var, ben de o okula gidiyorum,” diyerek cevap verdi. Başta sevineceğini sanmıştım fakat ardından ortada bilmediğim detayların olduğunu anladım. Doğukan bana okulda bir statüsünün olduğunu, yakınındakilerin yani şimdi artık tanıdığım kadarıyla Demir ve çetesinin, bu ilişkiyi onaylamayacağını söyledi. Bana zarar vermek istemiyormuşmuş…”

Güneş “Ee nasıl ayrılmadan hâlâ çıkmaya devam edebiliyorsunuz o zaman?” diye sordu. “Hepten vazgeçseymiş o zaman, işe bak, hoş mu öyle gizli kapaklı görüşmek? Şu an bir tık sinirlendim ve üzüldüm,” dedi.

“Başta ben de çok bozulmuştum, ona açık açık benden ayrılmak isteyip istemediğini sordum. Beni çok sevdiğini ve değer verdiğini, benden ayrılmak istemediğini söyledi. Sadece okulda yakın olamazdık… Hepsi buydu. Başta çok zor geldi, kendimi kötü hissettim fakat Demir ve çetesini daha iyi tanıdıkça sistemi Doğukan’ın gözünden görebilmeye başladım. Haklı olduğu noktalar vardı. Onlardan olmayanlara neler yaptıklarını bilmiyorsunuz. Şimdi ise her hafta sonu buluşuyoruz ve birlikte zaman geçiriyoruz.”

Burak “Nereye gidiyorsunuz? Sonuçta bu çevrede hep bizim okuldan insanlar var?” diye sordu.

Güneş de “Evet, madem görülmek istemiyor, buluşma yeri bulmak da zor,” dedi.

“Buradan 1-2 saat uzağa arabayla gidip geliyoruz veya onun evinde, benim evde takılıyoruz. Bilmiyorum bu beni ileride sıkar mı ama şimdilik iyiyim. Doğukan’a âşığım ve onu kaybetmek istemiyorum.”

Esma uzanıp Helin’in elini tuttu.

“Daha ne kadar onun sırrı olarak kalacaksın? İşler artık dayanamayacağın bir dereceye ulaşabilir çünkü Masal, Doğukan’ın peşinden ayrılmıyor,” dediğinde “Bilmiyorum, hiç bilmiyorum…” diyerek cevap verdim. Bunu düşünecektim. Arkama doğru, onların masalarına baktım. Doğukan her zamanki yerinde, Cenk’le Demir’in arasındaydı. Masal, Doğukan’ın karşısında oturuyordu. Esma bir noktada haklıydı ama şimdilik durum çok zor gelmiyordu. Eğer Masal sorun olmaya başlarsa, Doğukan’la konuşurdum. Beni dinlerdi.

Yani en azından dinleyeceğini umuyordum.

⋆⁺₊⋆ ☀︎ ⋆⁺₊⋆

Instagram’da kitaplara dair toplaştığımız yer ・❥・ alyaoztanyelkitaplari

error: Bu içerik koruma altındadır.