Karanlık Lise 1 – Bölüm 22


Demir beni öpmüştü! Demir’le öpüşmüştüm! İki gündür düşünebildiğim tek şey buydu! Hayatımın en güzel anını yaşamıştım ve üstelik o anı bana yaşatmış olan kişi Demir’di. Hâlâ inanamıyordum.

Eve gelir gelmez arayıp kızlara söylemiştim ve Esma çığlık atarken Helin alkışlamaya başlamıştı. Ben tepki vermek yerine sadece sırıtıyordum. Hâlâ suratımdan o aptal gülümseme silinmemişti. Muhteşemdi. Tek kelimeyle mükemmeldi. Sonuçta öpüştüğüm kişi Demir Erkan’dı ve ilk defa ona ulaştığımı hissetmiştim. Şimdi sevgili miydik yani? Çıkıyor muyduk? Aynen Helin’in söylediği gibi düşünüyordum; “Hiç sanmıyorum, beklentilerini fazla yüksek tutma, sonuçta o aynı Demir,” demişti.

Tüm bir hafta sonu boyunca ona mesaj atmak istemiştim ama yapmamıştım. Cevap vermeyeceğini biliyordum. Belki de garip bir şekilde cevap vermesinden korkuyordum. “Bir kerelik bir şeydi Güneş” veya “Koca çeneni kapatıp zırlamayı kesmen içindi Güneş” tarzı bir şey söylemesinden belki… İşte, yazamadım ben de. Onun da bana yazmamış veya beni aramamış olması şaşırtıcı değildi elbette. Pazartesi günü okula geldiğimde gözlerim yine otomatik olarak Demir’i aramıştı. Mutluydum. Sonuçta benden hoşlandığını bir nevi kabul etmişti. Onu göremeyince sınıfa doğru yürümeye başladığımızda biri arkamdan “Güneş! Bekle!” diye bağırdı.

Her ne kadar bağıran kişinin Demir olmasını istesem de arkamı döndüğümde Cenk’in bana doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm.

“Bunun yüzüne ne olmuş?” Esma bu soruyu sorduğunda Cenk’in sol gözündeki büyük morluğu gördüm. İster istemez mutlu olmuştum.

Burak “Birileri fena dayak yemiş anlaşılan… Üzülmeyin, eminim ki hak etmiştir,” dediğinde güldüm.

Kesinlikle hak etmişti.

Esma, Burak’a cuma günü olanları açıklarken ben Cenk bana yetişemesin diye önüme dönüp sınıfa doğru yürümeye devam ettim. Kapıdan girerken Cenk kolunu kapıya dayayıp girmemi engelledi. Yakından baktığımda tekrar güldüm. Gülmemek elde değildi. Sol tarafı o kadar morarmıştı ki neredeyse gözü görünmüyordu, dudağının önünü de kabuk bağlamıştı.

“Güneş, ben özür dilerim. Amacım seni zorlamak değildi. Bir anda oldu,” dediğinde ondan tiksindiğimi fark ettim. “Cenk, seninle konuşmak istemiyorum. Beni rahat bırak,” diyerek sınıfa girmeye çalıştığımda kolumu sertçe tuttu.

“Güneş. Bir dinle.”

“Bırak kolumu.”

“Sana beni dinle dedim.”

“Kolumu acıtıyorsun.”

“O zaman sus da beni dinle,” dedi. Diğer elimi onun elinin üzerine koyup tırnaklarımı geçirdim. Kolumu bıraktı. “İşte böyle daha iyi,” dedim.

“Güneş, okuldan sonra bir yere gidiyoruz.”

“Seninle hiçbir yere gelmiyorum pislik. Benden uzak duracaksın.”

“Güneş, seni seviyorum.”

Ne saçmalıyordu? “Beni sevdiğin falan yok senin, ne amaçla benimle çıktığını bilmiyorum ama buna bir son versen iyi olur,” diyerek içeri girmeye çalıştığımda çantamdan beni yakalayıp yine kendine doğru çekti. “Bana bak güzelim. Suratımın haline bir bak. Kaç erkek senin gibi boş bir kız için dayak yer? Aklını başına topla ve birazcık düşün. Benden başka bu okulda kimse seninle çıkmaz. Popüler olma şansını elinle itiyorsun!” dedi.

“Ne seninle ne de popülerlikle işim yok,” dedikten sonra gitmeden önce son bir şey daha söylemem gerektiğini düşündüm. “Bu arada özür dilerim Cenk.”

“Sen ne için özür diliyorsun?” diye sordu. Ellerimi onun iki omzuna yasladıktan sonra “Bunun için,” dedim ve sağ dizimi kasıklarına geçirdim. “Ahhh!”

Sırıttım ve sınıfa girip sırama oturdum. İlk dört ders bitmişti ve hâlâ Demir’den iz yoktu. Bugün okula gelmemişti. Öğlen teneffüsünün son on dakikasında Helin ve Esma’yla klasik, her günkü kızlar dedikodusu artı Helin’in makyaj tazeleme zamanı için bizim binanın tuvaletine gelmiştik. Helin en önden girip içeridekileri görünce Esma ve bana dönüp “Offff Cansu da buradaymış. İşimizi bitirip hemen çıkalım,” diye fısıldadı. Cansu’ya hâlâ yaptıkları hakkında hesap sormadığımı hatırladım. Aslında… sormayacaktım. O buna bile değmezdi. Üçümüz aynanın karşısına geçtiğimizde Cansu’nun yanında Masal ve voleybol takımından olduğunu bildiğim iki kız daha vardı. Sohbet ediyorlardı.

“… Ve onu iki kere aradım. Dayanamadım işte,” dedi Cansu ve bizi gördü. Gülümsedi ve sonra kendisine, aynaya bakmaya devam etti. “Ee, devamında ne oldu anlatsana!” diye ısrar etti Masal. Cansu çantasından koyu kırmızı rujunu çıkarıp zaten önceden abartılı bir şekilde boyamış olduğu dudaklarını bir kez daha boyadı.

“Sonra… bana mesaj attı ve aynı otelde onunla buluşmamı istedi,” dedi.

Kiminle buluşmuş olabilirdi? Açıkçası… Umrumda da değildi. Demir’i aştığı için onun adına mutlu bile olabilirdim. Demir demişken… Yüzüme yine o aptal gülümseme yayıldı. Yanağıma dokunurken parmaklarının durduğu yerlerden vücudumun geri kalanına doğru bir elektrik akışı olmuştu sanki. Büyülü bir andı.

Ben saçımı tarıyor, Helin siyah göz kalemini kalınlaştırıyorken Esma da deodorant sıkıyordu. Üçümüz de Cansu’yu dinliyorduk ve arada birbirimize bakıp ufak gülümsemeler gönderiyorduk. Tabii Cansu ve arkadaşları bizim gülümsemelerimizi fark edecek kadar dikkatli değildiler. Tamamen Cansu’ya ve anlattıklarına odaklanmışlardı. Masal “Hadi Cansu! Meraktan çatlıyorum, sonuçta bu aşırı büyük bir olay! Devam et! Telefondan anlatman yetmedi,” dediğinde diğer kızlar da “Hadi Cansu, devam et,” tarzı şeyler mırıldandılar.

“Tamam, tamam. Sonra da… Bilirsiniz işte. Hemen jiletle işimi hallettim ve ilk seferkinde giydiğim ve çok hoş bulduğu iç çamaşırlarımı giydim. Sonuçta beni daha çok beğenmeliydi,” dedi ve rimeli gözüne götürdü. Helin bize doğru eğilip “Jiletle tüylerini alacağına gidip komple kendini aldırsaymış daha iyi olurmuş,” diye fısıldadığında Esma’yla kahkahamızı bastırmak için zor dayandık. Cansu elini maşa yaptığı uzun saçlarının arasından geçirdikten sonra yüzüne yine o pis sırıtışını takınıp arkadaşlarına döndü. “Sonrasında… Bilirsiniz işte. Harika bir gece. Hem de ikinci kez. Hem de onunla,” dedi.

Kızlardan biri “Geçen sefer daha çok detay vermiştin… Hadi ama devam et lütfen!” dedi Esma da bize doğru dönüp başıyla “İşimiz bittiyse gidelim,” işaretini yaptı. Kapıya yöneldik. Esma çıkmamız için kapıyı tutarken Masal arkadan “Ne de olsa Demir Erkan’la yattın. Hem de ikinci kez! Bence bu anlatılmaya değer!” dedi.

Olduğum yerde kalakaldım.

Yutkunmaya çalıştığımda boğazıma bir şeyin oturduğu hissettim. Ondan daha ağır olanıysa kalbime oturanlardı.

Hayal kırıklığı?

Kıskançlık?

Nefret?

Esma tekrar arkasını dönüp “Bir dakika, bir dakika. Sen ne dedin Masal?” diye sorduğunda Helin tuttuğu kapıyı bıraktı ve dışarı çıkmadık.

Cansu bize döndü. “Ne oldu tatlım? Üzüldün mü? Bebek sevgilin yetmiyor, şimdi benim Demir’ime mi sarkacaksın?” dediğinde “Hey, onu rahat bırak. Sadece bir soru sorduk,” diyen Helin araya girdi.

“Tamam, sordunuz ve bitti. Şimdi gidebilirsiniz!” Cansu bize el salladığında başımı kaldırıp ona baktım.

“Bu ne zaman oldu Cansu?” diye sordum.

Kendimi güçsüz hissediyordum ama sorumun cevabını almalıydım. Belki perşembe günüydü, ya da ondan önceki gündü. Ne olursa olsun cumadan önce olmalıydı. Demir bana bunu yapamazdı. Onun kadar güçlü olmadığımı biliyordu ve böyle bir şeyi öğrendiğim anda kaldıramayacağımı tahmin etmeliydi.

“Cuma gecesi hayatım.”

Karnıma ağır bir tekme yemiş gibi hissediyordum kendimi. Gözlerim yanmaya başlamıştı.

Hayır Güneş, sakın ağlama. Onun karşısında değil…

Masal’ın yanındaki kız “Ne oldu kızım? Suratın bir karış oldu? Cenk’in seninle işinin bittiğini duydum. O yüzden mi böylesin? Peçete falan vereyim mi?” diyerek dalga geçtiğinde gözlerimi devirdim.

O an ona cevap veremeyecek kadar kötüydüm. Kendimi berbat hissediyordum. “Belki biraz da makyaj malzemesi vermeliyiz, görüntü kirliliğini aza indiririz ha, fena olmaz,” dedi Masal.

Esma “Güneş, gidiyoruz. Hadi…” diyerek koluma girdi. Helin de kapıyı açtı ve üçümüz koridora çıktık. Tuvaletin kapısının yanında duruyorduk. Esma kolumu bıraktığı anda duvara dayandım ve aşağıya doğru kaydım. En sonunda yere oturdum ve sırtımı iyice duvara dayadım.

Kırık bir şekilde “Neden?” diye sorduğumda gözlerim çoktan dolmuştu bile.

Helin “Ben sana demiştim. Demir bu. O böyle biri Güneş,” dedi ve sol tarafıma, yere oturdu. Ardından Esma da önüme oturdu. “Üzülme. Sonuçta o Cansu. Yalan da söylüyor olabilir. Ona niye inanalım ki?” derken bir yandan da elimi tutuyordu.

Helin “Böyle bir konu öyle havadan uydurulabilecek bir şey değil. Demir’in bir fırsatçıyla birden fazla kez görüldüğü yoktur. Cansu bunu söylediğine göre uyduruyor olamaz. Yalanının ortaya çıkacak olması ihtimali onun için daha büyük rezillik olurdu,” dedi.

Esma, Helin’e ağzı açık bir şekilde baktı, bir eliyle de beni işaret ediyordu. İmalı bir şekilde “Evet Helin, şu an Güneş’e çok yardımcı oluyoruz,”diye onu susturmayı deniyordu. Başımı iki yana salladım. Dost acı söylerdi, iyi yapıyorlardı. Sıkıntı yoktu.

Ayağa kalktım. “Eğer Cansu’yla görüşmeye devam ediyorsa, ona değer veriyor demektir. Hem de bunu onunla aramda geçenlerden hemen sonra yapmışsa… Bunun tek bir açıklaması var. Demir beni sevmiyor.”

Demir bana değer vermiyordu. Aynıydı. Ondan nefret etmeye başlamıştım. Benimle resmen oynamıştı ve beni öpmüştü. Hem de en zayıf olduğum o anda! Ona kızdığımdan çok kendime kızıyordum aslında. Ne bekliyordum ki, Demir Erkan bir anda okuluna yeni gelen, ailesini kaybetmiş, ezik, aptal sarışın ve tecrübesiz kızla birlikte olmaya mı karar vermişti sanki? Benim için birini dövdüğüne bile inanmıyordum. Muhtemelen Cenk’in Demir’le aralarında önceden kalma bir tartışma vardı.

O kadar kız varken neden Cansu? Neden ikinci kere o? Bana en çok acı veren de buydu işte, ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Zil çaldı. Sınıfa girmeden önce çantamdan peçete çıkarıp gözlerimi ve yanaklarımı sildim. Bu okula başladığımdan beri gerekenden çok fazla kez ağlamıştım. Buradan nefret ediyordum. Buradaki insanlardan nefret ediyordum. Hayatımdan, kaybettiklerimi geri alamamaktan nefret ediyordum. Benimle sanki oyuncakmışım gibi oynayan insanlardan nefret ediyordum. Şu an, şu saniye burada delirmeden durmamın tek bir nedeni vardı. O da arkadaşlarımdı; Esma, Helin ve Burak buraya katlanmamı sağlayan kişilerdi ve onlardan uzak kalmak istemiyordum. Demir’den de uzak kalmak istemediğimi düşünürdüm ama artık bu değişmek üzereydi.

Burnumu sildikten, sahte gülümsememi yüzüme yapıştırdıktan sonra sınıfa girdim.

Yapmakta en başarılı olduğum şeylerden biriydi bu. Ailem öldükten sonra da insanlar her zaman bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sormuşlardı. Ben hep bu sahte gülümsemeyle iyi olduğumu ve hiçbir şeye ihtiyacım olmadığını söyleyip durmuştum ama her şeyden çok bir desteğe ihtiyacım vardı. Arkadaşlarım ve sevgilim tarafından bana verilmesi gereken desteğe… Bir şeye ihtiyacımın olmadığını söylerken sanırım insanlara zayıf olduğumu göstermek istemediğim için onlara iyiymişim gibi davranmıştım. Demir’le hiç ortak noktam olmadığını sanırdım ama şu hayatta belki de en çok benzediğim kişi oydu sanırım. Gözlerim sıramda oturan karanlığa takıldığında onu gördüm. Okula gelmişti ve en kötüsü birazdan yanında oturuyor olacaktım. Derin bir nefes aldım ve sırama oturup çantamı yere koydum.

Her ne kadar son üç gündür her saniye düşündüğüm ve görmek istediğim gözleri bu sefer ben zorlamadan, zorla konuşturmadan, onu sinir etmeden bana bakıyor olsa da başımı kaldırıp suratına bakamadım.

error: Bu içerik koruma altındadır.