Karanlık Lise 2 – Bölüm 17


Gözlerimi açtığımda aklıma ilk gelen şey, gece Demir’le uyuduğumdu. Bunu hatırladığım anın dudaklarıma yansıdığını bilerek arkamı döndüm ve ona bakmak istedim. Ama yoktu. Yatakta ve odada yalnızdım. Ayağa kalkıp oturma odasına, halamın onun uyuduğunu sandığı yere baktım. Orada da yoktu. Çekyat toplanmış ve eski haline getirilmişti.

“Bir saat önce gitti.”

Halamın sesini duyduğumda arkamda olduğunu anladım. Ona döndüm ve onunla beraber mutfağa girdim. “Nereye gittiğini söyledi mi acaba?” diye sordum. Evet Güneş, zaten Demir diğer insanlara sürekli hesap veren biri. Özellikle de daha yeni tanıştığı halama.

Halam “Hayır,” dediğinde, bir kez daha içgüdülerimin doğru olduğunu kendime kanıtlamış oldum.

“Hayır ama sana bir not bıraktığını söyledi. Odandaymış,” dediğinde hem şaşırmış, hem de mutlu olmuştum.

Koşarak odama ulaştığımda, halamın “Ev yanıyor desem bu kadar hızlı koşmazdın Güneş!” diye seslendiğini ve güldüğünü duydum.

Yatağa, ardından da çalışma masama baktığımda Demir’in annesinin tokasının altında bir kâğıt olduğunu gördüm. Tokayı üstünden kaldırıp kâğıdı açtığımda, Demir’in ilk defa kendisinden başka birine rapor verdiğini biliyordum. Ve açıkçası, sanırım gelişme gösteriyorduk.

Doğukan ve Savaş’la buluşmam gerekti. Okulda görüşürüz.

Savaş’ın çeteden biri olduğunu biliyordum. Hatta Cenk gidince Doğukan’dan sonraki kişi o olmuştu sanki.

Demir’in mesajında “Günaydın sevgilim. Doğukan’larla buluşmam gerekti, okulda sonra görüşürüz. Seni seviyorum,” gibi bir şey zaten olamazdı. Bu tip beklentilerimi daha onunla tanıştığım gün bırakmıştım. Ama yine de bana bir not bırakmış olması beni sevindirmeye yetmişti.

Kahvaltı faslı bitip, giyinip hazırlandıktan sonra daha Helin’in gelmesine on beş dakika vardı. Bu fırsattan yararlanıp biraz müzik dinlemek için salona geçtim ve televizyonun karşısındaki koltuğa oturdum. Dream TV ve Number 1 arasında sürekli gidip gelirken, halam geldi ve kumandayı elimden alıp televizyonu kapattı. “Konuşacağız. Kaçışın yok,” dediğinde, konuşmamızın Demir hakkında olacağı gerçeğini hemen anlamıştım.

Halam, elindeki çay fincanı ile karşımdaki koltuğa oturduğunda önce bir yudum içti, daha sonra da bana “Seninki evden çıkmadan önce çekyatı bile düzeltmiş…” dedi, aslında pek de kullanmadı sayılır diye içimden geçirdim.

“Çok düzenli biri olduğu söylenemez ama sanırım dünkü “silah” sohbeti onu derinden korkutmuş olmalı.”

“Yani gece hep orada kaldı, öyle mi?” diye sorduğunda, bakışlarımı kapalı olan televizyona diktim, ardından halama tekrar baktım. Gülümsüyordu. Ben de gülümsemeye başladım. “Hakkını vermek lazım. Gerçekten bana yakalanmadınız. Sadece sabah bir kez kontrol etmek istedim, onda da Demir çoktan kalkmıştı ve salonda çok ses çıkarmadan telefonla konuşuyordu,” dedi.

Ah şu telefon görüşmeleri…

“Madem Demir sana yakalanmadı, nereden biliyorsun beraber uyuduğumuzu?”

“Biz bu yaşta mı doğduk sence Güneş? Tabii genç olduk. Sen dua et, açık görüşlü bir halan var. Yoksa bu sevgili olayları falan başına çok dert olurdu. Hele de eniştenle,” dedi.

Eniştem daha katı biriydi. Sanırım polis olmasından kaynaklanıyordu bu. Eniştem daha kuralcı bir yapıya sahip olduğu için halam hep onu yumuşatıyordu. Demir konusunda da aynısının olduğunu söyleyebilirdim. Belki de annemin eksikliğinden dolayı halamı daha yakın görüyordum, bilmiyordum.

Halam, “Peki söyle bakalım. Ne kadar ciddisiniz?” diye sorduğunda, bakışlarından ve elinde tuttuğu fincanı sehpaya koymasından asıl merak ettiği sorunun bu olduğunu anladım.

Aslında sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Halam “… Demir sence sadece bir lise aşkı mı, yoksa onunla bir gelecek görüyor musun?” diye sorduğunda, bileğimde sanki saat varmış gibi yapıp “Of! Saate bak. Helin gelmiştir belki!” dedim ve ayağa kalktım. Cevabını bilmediğim sorulardan nefret ediyordum. Aslında tam olarak bilmemek değil de emin olamamak diyelim.

Demir’le bu kadar şey atlatmıştık. Ailemin öldüğü kazanın onun yüzünden yaşandığını sandığım zamanlarda bile ondan başka bir şey düşünmüyor, neden sürekli onu sevmeye devam ettiğimi kendime soruyordum.

“Bence sıradan bir lise aşkından daha büyük bir şey,” diyen halama baktım.

“Düşüncelerimi ne zamandan beri okuyabiliyorsun?” diye sordum.

Asansörü çağırmak için düğmesine bastığımda, iki kat yukarıda olduğunu gördüm. En azından sadece birkaç saniye daha halamın süper utanç verici sorularına katlanmak zorundayım, diye düşündüm.

Asansör geldiğinde içeri girdim ve kapı tam kapanırken halam bana “Benden kaçamazsın Güneş. Akşam devam edeceğiz,” dedi. Ben de ona el salladım ve kapı kapandığı anda büyük bir oh çektim.

Helin’in arabasına bindiğimde “Tam altı dakikadır seni bekliyorum güzelim,” diye beni karşıladı.

“Sorma. Halamın Demir’le ilgili sorularına maruz kaldım. Dün gece bizde kaldı da…” dediğimde, Helin “Şaka yapıyorsun! Demir sizde mi kaldı? Yani bir apartman dairesinde, çıktığı kızın ailesinin de olduğu bir evde?” diye şaşırdı.

“Ben de aynısını düşünmüştüm, ama tahmin ettiğim kadar kötü gitmedi. Hatta, çok güzeldi,” dediğimde, Helin arabaya çalıştırdı ve bana “Uu, aksiyon vardı diyorsun yani?” diyerek gülümsedi.

“Bugün herkes neden sapık tarafından kalktı?” diye sorduğumda, Helin “Yoksa sen de mi bizden bir şeyler gizledikleri için şimdilik çok yüz vermiyorsun?” dedi.

“Evet,” dediğimde, Helin “Aynen, ben de öyle yapıyorum,” diye bana katıldı.

“Eminim uzak duruyorsundur Helin,” diye düşünüp gülümsediğimde, Helin “Bu ne demek şimdi?” diyerek bana baktı.

“Az öncekini sesli mi söyledim?” diye sordum.

“Evet. Hem de fazlasıyla,” diye cevapladı.

“Yok bir şey. Hiç, yine saçma sapan dizilere gitti aklım herhalde,” deyip radyoyu açtım ve kıvırmaya çalıştım.

Helin “Evet. Günde en az dört saat izliyorsun. Yine harikasın,” dediğinde, durumu kurtardığımı anladım. Hemen ardından “Asıl bugünün olayı; Esma sabah beni aradı ve bugün bize çok önemli bir şey söyleyeceğini söyledi,” dedi.

“Bunu mutlu bir şekilde mi söyledi yoksa üzgün mü?” diye sordum.

“Aslında sanırım heyecanlı gibiydi. Parti falan olmasın?”

“Bilmem. Belki Burak’la ilgilidir. Ya da cidden şöyle etkinlikli bir şeyler olabilir. Hatırlamıyor musun, geçen sene müzikal olacak diye havalarda uçuyordu,” dedim.

Helin “Açıkçası Ankara’ya olan yolculukta falan, hangimiz uçmuyorduk ki? Çok heyecanlıydık,” dediğinde “Bir de sonu güzel bitseydi,” dedim ve konu orada kapandı.

Ankara yolculuğu deyince aklıma Arda geldi ve telefonumu çıkarıp onun numarasını buldum.

Helin “Arda’yı mı arayacaksın?” dediğinde, arama tuşuna basıp kulağıma götürürken “evet” anlamında başımı salladım. “Benim de aklıma yolculuk deyince o geldi. Bir ay, belki daha fazla zamandır göremedik onu,” dediğinde, telefon çalmaya başlamıştı. Meşgule aldığında yine beni görmezden geldiğini fark ettim. Tekrar aradığımda telefonunu kapatmıştı. “Sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakabilirsiniz.” cümlesini bekledim ve sesi duyduktan sonra, Arda’nın telefonunu açınca dinlemesini umarak mesajımı kaydetmeye başladım. “Daha ne kadar görmezden geleceksin? Kafeye geldim, yoktun. Baban, MMA mı MNA mı, bir spora başladığını…” derken Helin yandan “Ne? Arda MMA’ya mı başlamış? Tahmin etmiştim. Doğukan’la hangi spora başladığı konusunda iddiaya girmiştik. Hahaha. Ben kazandım!” dedi. Mesaja devam ederek “… seni özledim. Hepimiz özledik. Lütfen şu saçmalığa bir son verip konuşalım. Akşam kafeye uğrayacağım. Lütfen benden kaçma,” dedim ve telefonu kapattım.

Helin’e “Arda’nın spora başladığını nasıl siz fark ettiniz de ben fark edemedim? Bir de onu on yıldır tanıyan benim,” dedim. Suçluluk hissediyordum. “Nasıl fark etmezsin? Sahilde falan, vücudu hiç mi gözüne çarpmadı? Müzikale giderken hiç öyle değildi. Yaz tatilinde bayağı ağırlık vermiş olmalı. Bodrum’a geldiğinde de Doğukan’la fark ettik ama sormadık spora başladın mı diye, hep ya unuttuk ya da geçti işte. Arda zaten Hemraz’la takılıyordu, ben de Doğukan’la. Çok fazla beraber değildik.”

“Sanırım aklımda çok fazla şey vardı ve ona dikkat edemedim,” dedim. Oysa bana kendisi söylemişti.

Okula vardığımızda Demir’in çoktan geldiğini, otoparkta arabasının yanında Doğukan, Savaş ve çeteden iki kişiyle konuştuğunu gördüm. Helin’le arabadan indiğimizde onların yanına gittik. Helin çeteye hemen uyum sağlamıştı. Kıyafetleri, görünüşü ve hareketleriyle hemen onlara ayak uydurmuştu ama ben hâlâ aynı bendim. Onların yanında asla kasıntı durmaktan kurtulamayacaktım galiba.

Helin, Doğukan’ın yanına, ben de Demir’in yanına geçtiğimizde, Demir’lerin arasındaki sohbet durdu. Helin “Ne konuşuyordunuz?” diye sorduğunda, Doğukan “Ateş’i. Bugün Demir’le tanışacak,” dedi.

Helin “Eee sizce çeteye girer mi?” dediğinde, Savaş “Hem Cansu’nun sevgilisi, hem de benim kardeşim. Bilmem, bir engel yok aslında,” diye karşılık verdi.

Savaş’a “Ateş’in senin kardeşin olduğunu bilmiyordum,” dediğimde Demir “Ben de bilmiyordum,” diyerek bana katıldı.

Helin “Güneş, Esma bizi çağırıyor,” dediğinde, otoparkın girişinde bana el salladığını gördüm. Demir’e döndüm. “Sonra görüşürüz. Bu arada,” dedim kulağına yaklaşıp “… notun için teşekkür ederim,” diye ekledim ve onu yanağından öptüm. Arkamı dönüp gidecekken beni kolumdan tuttu ve kendisine doğru çevirdi. Dudaklarımdan öptüğünde gözlerim otomatik olarak kapandı. Ayrıldığımızda, çevremizdekilerin bakışlarından kaçabilmek için aptal gülümsememle beraber başımı yere doğru eğdim ve Helin’le beraber Esma’nın yanına yürüdük.

Helin “Evet, dans partisi nerede?” diye sorduğunda Esma “Dans partisi mi var? Neden davetli değiliz?” diye sordu.

“Dans partisi yok. Bize ne söyleyeceğin konusunda bir tahminde bulundu sevgili arkadaşımız,” dediğimde, Esma “Her neyse. Size çok önemli bir şey söyleyeceğim. Çok çok çok çok önemli,” diye karşılık verdi.

Helin “Ne oldu?” diye sordu Esma’ya.

“Epey önemli,” dedi gülümseyerek.

Ben de gülerek “Kızım bizi meraklandırmaktan zevk mi alıyorsun? Söylesene!” dediğimde, Esma “Öğle teneffüsünde kızlar tuvaletinde söyleyeceğim,” dedi.

Helin “Neden şimdi söylemiyorsun?” diye sordu.

Esma, “Azıcık heyecanlanın, renksiz hayatlarınız renklensin,” dedi.

“Şimdi söyleyebilirsin. Hayatımız oldukça hareketli ve renkli. Baksana bana! Önce kazayı Demir’in yaptığını sanıyorum, ardından aslında babasının yaptığını ve her şeyi Demir’in üstüne yıktığını öğreniyorum. Sonra da dün gece gidip onlarla tanışıyorum. Babası beni iliklerime kadar korkutuyor ve gece eve gelip kaçak bir şekilde sevgilimle uyuyorum. Harika!” dedim. Esma “Demir’in ailesiyle mi tanıştın?” dediğinde, Helin “Adam seni korkuttu mu? Ne yaptı? Tehdit mi etti?”

Esma “Bize bunu nasıl söylemezsin?” diye atıldı.

“Hey hey hey! Daha dün gece oldu bunlar ve açıkçası çok da konuşmak istediğim bir konu değil. Bir iki gün daha geçsin anlatırım. Ama şu an Gökhan Erkan’ı hatırlamak, istediğim son şey,” dedim.

Demir ilk dört derse basketbol seçmeleri bahanesiyle girmedi. Ama aslında bahane derken, nedeniyle diyelim. Çünkü gerçekten seçmeler vardı ve Demir takım kaptanı, aynı zamanda antrenörü olduğu için spor salonundaydı. Öğlen teneffüsünden bir önceki derste Esma, Burak’ın yanından kalkıp benim yanıma oturdu. Demir olmadığı için üç derstir boş olan yanım, heyecanlı ve bugün diğer günlerden daha da fazla gülümseyen Esma ile doldu. Dersin ortasında bacağını o kadar hızlı sallıyordu ki en sonunda “Esma! Kızım sakin olsana! Söyleyeceğin şey için amacın bizi heyecanlandırmaktı ama anlaşılan,” diye atladım. Esma “Son bir dakika kaldı,” diye fısıldadı.

Zil çaldığında beni kolumdan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı ve sınıfın çıkışına doğru ilerlemeye başladık. Sınıftan çıkmadan önce Esma, Burak’a öpücük gönderdi ve “Kız toplantısı!” dedi.

Helin’le kızlar tuvaletinde buluştuğumuzda Esma birazcık sakinleşmişti. Helin “Evet, hadi güzelim. Dökül bakalım,” dediğinde Esma tuvalette olan diğer kızları gösterdi. “Ne yani, burada yalnız kalana kadar anlatmayacak mısın? Biliyorsun değil mi, şu an öğle teneffüsüne girdik. Yemekhaneden önce bütün kızlar buraya gelip kendine badana yapıyor. Asla yalnız kalamayacağız,” dediğimde, Helin “Aynen! Bence şimdi söyle bize,” diye bana destek çıktı.

“Hayatta olmaz. Çok önemli. Size yalnızken söylemem lazım.”

Helin cevap olarak “E o zaman bahçeye falan çıkalım, ne bileyim teneffüs diye sınıflar boşalmıştır zaten şimdi. Onlardan birine gidelim,” derken, Esma “Hayır! Yıllardır bunu tam burada, kızların dedikodu yaptığı, hayaller kurduğu, önemli haberleri birbirlerine ilettiği kutsal mekânda söylemeyi planlıyordum!” dedi. Helin “Eğer Burak burada olsaydı “Ne tuvaletmiş be.” derdi,” dediğinde, Esma’ya “İyi, tamam hoş, burada söyleyeceğini söylemek istiyorsun ama,” derken, tuvalet tıklım tıklım dolmuştu bile. Hem beş kabin doluydu, hem de tüm aynalar. “… ama burası doldu bile. Bir yeri dilediğimiz zaman boşaltmak, insanların çıkmalarını sağlamak için Demir gibi birinin “Çıkın,” demesi gerekir,” dediğimde, Helin ve Esma bana baktılar. Aynı anda bana bakmaya devam ediyorlardı. “Ne?” diye sorduğumda, Helin “Demir yok,” dedi, Esma da “… ama sevgilisi burada,” diyerek onun sözünü tamamladı.

İkisi de aynı anda gülümsemeye başladıklarında ben de gülümsedim.

“Yok artık, yapamam,”

Esma “Ama sıra kaparken işe yaramıştı! Lütfen, lütfen, lütfen, lütfen! Benim için!” diye ısrar etti. Helin “Şimdi güçlü ol, dik dur…” derken, omuzlarımın önünden düşen saçlarımı geriye attı ve tişörtümün yakasını düzeltti “… en ciddi ve net sesini kullan. Sonra da sihrin, gücünü göstersin!” dedi ve iki adım geriye attı. Esma da onun gibi geriye gittiğinde, kollarını kucağında birleştirip gülümseyen yüzünü bir anda ciddileştirdi. Helin de aynısını yaptığında, kaybedecek hiçbir şeyimin olmadığını düşünüp tuvaletteki diğer kızlara döndüm.

“Kızlar…” dediğimde gürültüden dolayı sesim duyulmamıştı. Boğazımı temizleyip tekrar “Kızlar!” dediğimde hepsi bir anda susup bana baktılar.

Geçen sene müzikalle kazandığım bütün tiyatro yeteneğimi kullanarak olabilecek en sert şekilde “Arkadaşım Esma bana özel bir şey anlatmak istiyormuş,” dedim ve kızların aralarında yürümeye başladım. Hepsiyle tek tek göz kontağı kuruyordum. İçlerinde 9’lardan 12’lere kadar karışık olarak herkes vardı. Bazılarını görmüşlüğüm vardı, bazılarınıysa ilk defa görüyordum. “… Yani anlayacağınız…” dedim ve tuvaletin kapısından en uzak köşede durdum. Esma ve Helin de benim geçtiğim gibi kızların aralarından geçtiler ve yanıma geldiler. “… Daha sakin bir ortama ihtiyacım var. Anladınız sanırım,” dedim ve tuvaletin çıkış kapısının açılma sesini duydum. Kızlar birer birer çıkmaya başladıklarında, kabinlerdekiler de aynı şeyi yaptılar.

Esma ve Helin rolü bozmadan sert bakışlarla tek tek kabinleri kontrol ettikten ve tuvaletin tam olarak bize ait olduğunu onayladıktan sonra yüzümüzü değiştirip kahkaha atmaya başladık. Kaç dakika güldüğümüzü bilmiyordum ama Helin “Sanırım bu haftanın olayı bu oldu. Harikasın Güneş! Bu sene tiyatro kulübü seni bekler artık…” dediğinde, Esma “Haksızsın!” diye atıldı. Anlamayarak Esma’ya döndüğümüzde “Evet Güneş on numaraydın, ama haftanın olayı bu değil,” dedim. “Ne o zaman?”

“Söyle artık şunu!”

Esma “Sonunda Burak’la birlikte olmaya karar verdik!” dediğinde, Helin alkışlamaya başladı.”Bugün gerçekten herkes sapık tarafından kalkmış,” deyip gülümsedim, Esma’ya sarıldım.

Helin alkışlarken “Açıkçası altı yıllık beraberlikten sonra, Burak’ın eşcinsel ya da aseksüel olduğundan şüphelenmeye başlamıştım,” dedi Esma bize “Emin olun, değil,” dedi ve gülümsedi.

Esma’ya “Eee, yapmak istediğine nasıl karar verdin?” diye sordum.

Esma “Bilmem. Bir şekilde, aklımda oluştu işte. Ama üstünde çok kafa yordum. Yani kesinlikle, yüzde yüz eminim,” diye cevapladı.

Esma kendinden emin konuşuyordu. Benim aksime bu tür konularda kesin bir karar verebildiğine sevinmiştim.

Esma “Öyle durmasanıza! Bir şeyler söyleyin! Güneş, Demir’le o tür olaylar nasıl gidiyor?” diye sorduğunda “Hop hop! Benden önce Helin ablamıza soracağız bunları. Ne de olsa tecrübeli olan o. Öyle değil mi Helinciğim?” diye sırıtıp Helin’e baktım. Helin gözlerini kocaman açarak “Hey! Sen nereden biliyorsun bunu?” dedi.

Esma “Ne yani Doğukan’la…? Oha! Benim neden haberim yok! Güneş, bunu biliyordun ve bana söylemedin mi yani? Asıl sana inanamıyorum,” dediğinde, kızlara gülümseyerek “Sanırım tuvaletin bu öğlen teneffüsü boyunca bize ait olması işimize yarayacak. Çünkü konuşacak epey şey var,” dedim. 


error: Bu içerik koruma altındadır.