༯ 16 ༯
HELİN
Kendimi bulma yolunda bazı yanlış duraklara uğramış olabilirim.
Beni kim suçlayabilir ki? Daha büyüyorum, öğreniyorum, deniyorum… Hiçbir şeyi ciddiye almak zorunda değilim. Nasılsa bugün yaptığım şeyin gelecekteki hayatıma hiçbir etkisi olmayacak, denemediğim için üzülmenin ne anlamı var o zaman? Bacaklarım tutmazken, kendi yemeğimi bile yiyemediğim zamanlar geldiğinde “keşke” mi diyeceğim?
Hayatımın tek bir döneminde tercihlerimden dolayı acınası hale düştüm. Gecenin karanlığından sabahın aydınlığına kadar her bir hücremden pişman olduğum o yalnızlıkta asıl beni öldüren şey; aslında başından beri yalnız olduğumu fark etmiş olmamdı.
Her şey ben daha küçükken başladı. Babamın sorumsuz bir insan olması; oldukça iyi bir aileden gelen, özenle yetiştirilmiş annemi rahatsız etmeye başladığında süreç boşanmalarıyla sona ermişti. Onlar için tamamlanan bu sıkıntılı süreç, benim içinse daha yeni başlamıştı. Annemin korumacılığı üç katına çıkmış, beni de kendisine benzetmeyi amaç edinmişti.
Anneme tapardım. Kıyafetlerinden, duruşuna; güzelliğinden, kızını alıp tek başına ayaklarının üzerinde durmasına kadar tapardım ona. Yaptığı kolay değildi, uzun bir aranın ardından eski mesleğine dönmek zorunda kalmıştı. Kendimize bir ev bulana kadar teyzemle kalırken hiç rahat durmadı, hep çalıştı. Yoktan var ediyordu. Eğitimim için yaptığı fedakârlıklara beni daha ilkokuldan gönderdiği keman kursuyla başlamıştı.
“Her bayan mutlaka bir müzik aleti çalmalıdır, belirli bir kültür düzeyinde olmalıdır,” derdi hep.
Henüz neye yeteneğimin olduğunu keşfetme dönemimde kemanla tanışmış olmam benim için büyük bir lütuftu. İyi olduğumu fark ettiğinde daha fazlasını yapmamı istedi. Kemandan sonra beni baleye gönderdi. Onda da başarılı olabileceğimi düşünüp kursuna gitmeyi kabul ettim. Maalesef kemandaki gibi olmamıştı bu sefer. Hareketleri yapamıyor, her yere düştüğümde canım acıyor, diğer kızların kahkahaları sinirimi bozuyordu.
“Her bayan mutlaka dans etmeyi bilmelidir, yoksa bir davete gittiğinde ne yapar?” derdi hep. Annemi makyaj yaparken, yürürken, yemek pişirirken, konuşurken ne zaman izlesem ona hayran kalırdım. Büyüklerle konuşurken yaptığı sohbetlerde seçtiği kelimelerin yarısının anlamını bilmezdim ama yine de ben de arkadaşlarımla konuşurken o kelimeleri kullanmaya çalışırdım. Eğer büyüyünce onun gibi olmak istiyorsam dediği her şeyi yapmalıydım. İstiyordum da… Ama ne yazık ki bale iyi gitmiyordu.
Baledeki kızlar çok güzellerdi. Hepsi birbirinden şık etek ve dar badileriyle, saçlarındaki mükemmel topuzlarla muhteşem gözüküyorlardı. Anneme hissettiğim gibi hayran değildim onlara. Çok daha farklıydı onlardaki şey… Gözlerimi onlardan alamıyor, derse yeterince odaklanamıyordum. Zarif hareketleri, yürüyüşleri ve tavırları bambaşkaydı. Aynı yaştaydık ama hiç de öyle gözükmüyorduk. Ben nedense onlar gibi olmak istemiyordum. Çünkü onlar gibi olabilmek için ilk önce onlar gibi dans edebilmem gerekiyordu.
Onları izlemek büyüleyiciydi ama dansın kendisinden sıkıldığımı, dans etmekten zevk almadığımı anneme söylemeye çekiniyordum. Bu nedenle gittiğim kursun diğer branşlarına da bakmaya karar verdiğimde sadece on yaşındaydım. Böylece baleyi sevmediğimi söylediğimde üzülmeyecekti, çünkü başka bir danstan bahsediyor olacaktım.
Salon danslarından sokak danslarına kadar adını bilmediğim daha pek çok dans dersine girdim ve hepsini denedim. İçlerinden bir tanesini sevmeye çalıştım ama yararı yoktu. Diğer kızlar ya da erkekler gibi hızlı hareket edemiyordum. Hep onlardan geride kalıyor, öğrenme hızlarına yetişemiyordum.
Üçüncü ayın sonunda kurs öğretmenlerimden bir tanesi benimle dersten sonra konuşmak istediğini söyledi. Oraya uygun olmadığımı söyleyeceğinden adım gibi emindim. Diğerleri gibi değildim.
“Adın Helin’di değil mi?” diye sorduğunda başımı evet anlamında salladım. Dans okulundan atılacaktım.
“Bak Helinciğim, çok tatlı ve akıllı bir kızsın. Kendi tarzını bulmak için tüm dalları denediğini biliyorum fakat biz diğer tüm öğretmenler olarak buraya uygun olduğunu düşünmüyoruz. Burası profesyoneller için…” diye açıklamasını yaparken odaya giren annemin sesi, öğretmenin sesini kesmişti.
“Pardon?”
Annemin bize doğru yürüyen görüntüsünü duvarları kaplayan aynalardan izliyordum. Geri çekildim, çantamı almak üzere odanın diğer köşesine doğru ilerlemeye başladım.
“Ah, siz Helin’in annesi olmalısınız. Gelmeniz çok iyi oldu. Ben de size başka bir dans okulu önerecektim…”
“Siz az önce kızıma ne söylediğinizi sanıyorsunuz?”
Yere oturup pembe, küçük spor çantamın fermuarını açtım. İçinden çıkarttığım ayakkabılarımı temiz zeminin üstüne bıraktıktan sonra ayağımdaki beyaz dans ayakkabılarının bağcıklarını çözmeye başladım.
“Aaa, sadece kızınıza başka bir dans okulunun daha uygun olacağını düşünüyoruz. Bunda sert çıkışmanızı gerektirecek bir şey görmüyorum hanımefendi.”
“Seda.”
“Seda Hanım, burası profesyonel bir okuldur. Buraya gerçekten yeteneği olan ve ileride bu işi profesyonel şekilde yürütmeyi hedefleyen…”
“Fazla ileri gidiyorsunuz Çiğdem Hanım. Lütfen az önce sorduğum soruya yanıt verir misiniz?”
Dans ayakkabılarımı çantama yerleştirdikten sonra dizlerimi kendime doğru çektim ve aynadan annemle öğretmenimin konuşmasını izlemeye başladım.
“Helin’e buraya uygun olmadığını söyledim Seda Hanım. Gerçekler ortada. Her tarzı, her sınıfı denedi. Hiçbir dalda kayda değer bir gelişme gösteremedi. Koreografiyi algılayamıyor, hızına yetişemiyor. Yeterince esnek değil. Boyu yaşına göre fazla uzun. Fiziğini dikkate alırsak onun için en olası dans bale gibi gözüküyor ama maalesef bale öğretmeninin ilettiği üzere Helin orada da aktif değil.”
Annem başını hafifçe oturduğum yere kaydırıp bana baktığında kendimi suçlu hissettim. Gerçekten denemiştim ama başaramamıştım. Şimdi ise öğretmenlerimden biri gelip anneme kızının ne kadar beceriksiz olduğunu anlatıyordu. Bu, annem için savaş demekti. Bense savaşın tek nedeniydim.
“Helin dışarı çıkar mısın?”
Annem bunu söyledikten sonra başını yeniden öğretmenime çevirdi. Bana bakmadan “Koridorda bekle. Birazdan geleceğim,” dedi.
Çok garip hissediyordum. Annemi ilk kez hayal kırıklığına uğratmıştım. Daha önce hiç ceza almamıştım. Acaba ceza verir miydi?
Aynalarla dolu odada kendi utanç dolu yüzümü görmemek için başımı öne eğerek ayağa kalktım. Çantamı sırtıma taktıktan sonra yavaşça kapıya doğru yürümeye başladım.
Kapıyı arkamdan kapatmadım. Koridora çıktıktan sonra sınıfın hemen ilerisindeki koltuğa çantamı attım ve yanına oturdum.
Boş koridorda yankılanan tanıdık sesi dinliyordum.
“… ve siz bunu çocuğumun yanında, onun yüzüne mi söylüyorsunuz? On yaşındaki genç bir kıza bir yere ait olmadığını, orada istenmediğini nasıl söyleyebilirsiniz? Siz nasıl bir eğitimcisiniz? Çiğdem Hanım, sizbiz burayı en iyi çocuk dans okulu olduğun için seçtik ama gerçekten hayal kırıklığına uğradık…”
“Merak etmeyin, dansı seviyorsa tabii bırakmak zorunda değil. Profesyonel amaca yönelik olmayan iyi dans okulları da var. Özel Hayal Sanat Akademisi’nin öğretmenlerinden çok başarılı bir dostumun açtığı Gülden Dans Okulu buraya fazla uzak değil.”
Çantamın ön gözünden çıkarttığım gofretin ambalajını açtım. İlk ısırığımı alıp çiğnemeye başladığımda daha iyi hissediyordum. Annem beni savunuyordu, bana değil okula kızmıştı. Bu da beni rahatlatmaya yetmişti.
Annem kendinden emin yürüyüşüyle sınıftan çıkıp yanımdan “Gidiyoruz,” diye geçtiğinde hızlıca gofretimi ambalajıyla sarmaya çalışıp çantamın ön gözüne koydum. Anneme yetiştiğimde çoktan merdivenlerden inmeye başlamıştı.
Arabaya bindik. “Yarın uğrar kaydını alırım, şimdi o kadın buradayken yapmak istemiyorum.”
Çok sinirlenmişti ama bana yansıtmamaya çalışıyordu. Sakin bir ses tonu kullanıyordu. Emniyet kemerimi taktıktan sonra arabanın hareket etmesini beklemiştim ama annem hâlâ arabayı çalıştırmamıştı.
Arkasına dönüp bana baktı. “Neden bale dışındaki derslere girdiğinden haberim yok?” diye sordu.
Yutkundum.
“Baleyi sevmedin mi? Tango veya hiphop daha mı çok sana hitap ediyordu?”
Genel olarak dansı sevmemiştim ve sevmek için kendimi zorlamıştım.
“Kızım, sen bir insansın. Kendi düşüncelerin ve ağzın var. Ne düşünüyorsan, aklından ne geçtiyse söyler misin lütfen?”
Aklıma ilk gelen şeyi söyledim. “Evet.”
Bir an önce eve gitmek ve odama kapanıp keman çalmak istiyordum. Annem yalnızca ben kemanımla çalışırken beni rahat bırakıyordu.
“Peki baleyi sevmediğini, yapamadığını ben neden bir başkasından öğreniyorum?”
Cevap vermedim. Hani bazı anlar vardır ya… Soru sorarlar ama cevap versen de yanlış, vermesen de yanlış… İşte yine o anlardan biriydi. Hakkımı sessizlikten yana kullandım.
“Helin ben senin annenim. Bana gelip her şeyi anlatabilmelisin. Seni rahatsız eden herhangi bir şey olduğunda bana söylemelisin ki senin arkanda durabileyim, anladın mı?”
“Anladım anne.”
“Güzel…” Öne dönüp anahtarla arabayı çalıştırdı. “… Gidip şu Gülden Dans Okulu’na bakalım mı? Ne dersin?”
Hayır, hayır, hayır…
“Keman çalışmam gerekiyor. Bu haftaki parça çok zor.”
Annem iki elini havaya kaldırdı ve gülümsedi. “Özür dilerim efendim. Hemen eve götürüyorum sizi,” dedi ve direksiyonu sağa kırmaya başladı.
En azından yapabildiğim, iyi olduğum bir konu vardı. Ya o da olmasaydı?