༯ 20 ༯
HELİN
Yanımda anahtar olmasına rağmen kapıyı çaldım. Nerede olduğumu öğrenmek için konuşmaya başladığında yere eğilmiş, ayakkabılarımı çıkartıyordum. Bağırışlar gecikmedi.
“Benim sana daha kaç defa söylemem gerekiyor aynı şeyi? Ben işteyken bir yere gideceksen öncesinde beni arayıp haber vermen gerekiyor.”
Ayakkabıları kenara doğru ittikten sonra başımı kaldırdım. Annem kapıyı kapattıktan sonra bana baktı.
Korkuyla “Sana ne oldu Helin? Ağladın mı?” diye sordu.
“Evet,” derken mutfağa geçtim. Decode yol boyunca sekiz kez çalmış ve her birinde aklıma farklı bir anımızı getirerek bir daha o anıların yaşanmayacak oluşunu yüzüme vurmuştu. Kulaklıkları çıkarttım, telefonumla birlikte kenara koydum. Dolaptan büyük bir bardak alıp tezgâhın üstündeki sürahiden su doldurdum.
“Bir şey mi oldu? Neden ağladın?”
Bardağı bitirmem biraz sürmüştü ama annem hâlâ aynı endişeli ifadesiyle bana bakıyordu.
Ona cevap vermeden yanından geçip salona girdim. Telaşlı adımlarla beni takip etti. Koltuğa oturup ona da karşıdakine oturması için elimi kaldırdığımda hemen oturdu. Vücudu tamamen bana dönüktü.
“Anne, ben zor bir gün geçiriyorum.”
Birbirine yakın olan koltuklarımızda oturduğu yerin ucuna doğru kayıp elini dizime koydu.
“Ne oldu birtanem? Hadi anlat bak, yardım edeceğim sana.”
Ağlamıyordum artık, sadece boşlukta gibiydim. Bu kadar uzun zamandır benim için oralarda bir yerlerde olduğunu bildiğim insanın artık gitmiş olduğu gerçeğine alışmam zaman alacaktı.
“Bu pek de yardım edebileceğin bir şey değil.”
Dizimdeki elini ağzına götürdü. “Yoksa tahmin ettiğim şey mi? Eyvahlar olsun…”
“Anne tahmin ettiğin şey ne?”
Bir eli ağzında, diğer eliyse kendi bacaklarına vuruyordu. Bir sağa bir sola sallanarak saçma sapan şeyler söylemeye başladı.
“Anne susar mısın lütfen? Hamile falan değilim.”
“Ben sana erkeklerden uzak dur demiştim. Seni kullanıp atarlar, ortada bırakırlar demiştim. Bak! Benim dediğim oldu işte! Seni ben böyle mi yetiştirdim ? Tüh, yazıklar olsun sana!”
“Beni bir saniye dinler misin lütfen?”
“Seni gönderdiğim okullar, okuttuğum dersler, kurslar… Hepsi boşa gitti. Hepsi yandı kül oldu. Bileydim böyle olacağını hiç gönderir miydim seni? Sana küçüklüğünden beri erkeklerden uzak durmanı söylüyordum!”
“Anne gittiğim okulla ne alakası var? Hamile kalınınca hafıza mı siliniyor?”
“Demek doğru! Eyvah… Yandık biz, ne yapacağız şimdi? Doktor lazım, koca lazım… Aman olmasın koca! Kocalardan hiçbir hayır gelmiyor!”
Artık dayanamıyordum. Ayağa kalktım. “Erkeklerden değil, kızlardan hayır gelmiyor! Cemre beni terk etti, tamam mı? Hem de Yazel için! İki koca yıl birlikteydik ve her şeyi bu kadar kolay silebilmiş olması beni öldürüyor! Ondan nefret ediyorum!”
Annem bacaklarını vurmayı bıraktı, ağzındaki elini de indirdi.
“Cemre mi?”
“İnanmıyorsun değil mi? Kızın eşcinsel!”
Söylediğim son kelime evin tüm odalarına yayıldığında kendimi durdurdum. Daha fazla bir şey söylemeden önce annemin tepkisini bekledim.
Olduğu yerde kalmış, bana bakıyordu. Ne düşündüğü gerçekten umrumda değildi, sadece ne yapacağını merak ediyordum. Benden nefret etmesi ya da bir daha suratıma bakmaması etkilemezdi. Bağlayıp tımarhaneye göndermesi, bana oradan buradan bulacağı aptal ilaçlar içirmesi beni etkilerdi.
Ayağa kalkıp karşımda durduğunda tokat atacağından emindim.
Bana doğru yaklaştığında gözlerimi yumdum. İki yanağımda da yanma hissi oluşmazken omuzlarıma bir ağırlık yüklenmişti. Şaşırarak gözlerimi açtım.
“Bana neden daha önce söylemedin birtanem?”
Sarıldığına inanamıyordum.
Onun da bana yaptığı gibi kollarımı arkasında birleştirdim ve başımı omzuna yasladım. Gözlerim dolmuştu. Çok mutluydum. Ben onun kızıydım. Erkeklerden ya da kızlardan hoşlanmam onun kızı olduğum sürece sorun olmayacaktı. Bana karşı olan koca dünyaya kollarımdaki annemi göstererek yalnız olmadığımı söylüyordum.
“Anne, ben… Böyle karşılayacağını bilseydim eğer…”
Annem kollarını çözdü ve geriye çekildi. Elleri hâlâ omzumdaydı. “Seninle gurur duyuyorum,” dedi.
Mutluluktan ağlamaya başladım. Belki üç yıldır, belki de çok daha eskiden beri içimde olan kişiyi annemle sonunda paylaşabildiğim için, olumlu karşıladığı için, Cemre’nin ardında bıraktığını toplayabildiğim için ağlıyordum.
Yeniden sarıldı. Gülümsüyordu. O kadar mutluydu ki, bu kadar mutlu olması garip gelmeye başlamıştı.
“Bu anın böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim,” diye itiraf ettim.
Annem “Bunu kutlamalıyız. Pizza yapmaya ne dersin?” derken mutfağa doğru ilerlemeye başladığında ellerimle gözyaşlarımı sildim ve gülümsedim. “Olur.” Fırını yakarken sohbet etmeye başladık. Annemle en son ne zaman sohbet ettiğimi hatırlamaya çalıştığımda hafızam beni yıllar öncesine götürdü.
“Başka kimler biliyor?” diye sorduğunda beni tanımaya çalıştığını gördüm. Adım adım ilerliyorduk. “Cemre ve sen. Başka kimse bilmiyor.” Annem buzdolabının kapağını açtı. Gerekli malzemeleri çıkartırken duvara yaslandım. Elimi göğsüme koyup kalbime artık heyecanını dindirmesi gerektiğini söyledim. “Boşver zaten, senin için rahat olduktan sonra başka kimsenin bilmesine gerek yok. Benim bilmem yeterli. İnsanlar bazen çok kaba olabiliyorlar…”
“Evet! Kesinlikle öyleler. Tamam biz Cemre’yle sokakta öyle sarmaş dolaş gezmedik hiçbir zaman ama yine de çevremizden duyduklarımız bile bizi rahatsız etmeye yetiyordu.”
“Evet, Cemre meselesi… Pek görüşmediğinizi sanıyordum,” dediğinde sesinde ima yoktu. Bana onun yasağına karşı geldiğim için kızmamıştı. Annemde gerçekten büyük değişimler vardı.
“Biz birlikteydik. Hem de çok uzun bir süredir birlikteydik. En azından yarım saat öncesine kadar,” dediğimde modum düştü. Annem bunu fark etti ve ne olduğunu anlatmak isteyip istemediğimi sordu. Cemre gittiğine göre sanırım arkadaşım olarak bir tek Denizali kalmıştı. Onunla da dertleşebilecek kadar samimi olup olmadığımızı bilmiyordum.
Kendimi bir anda anneme Cemre’yle olan ilişkimden bahsederken bulmuştum. Bunları anneme anlatıyor olmam bir yandan garip gelirken bir yandan da içimi rahatlatıyordu.
Fırında piştikten sonra dinlenen pizzayı çıkarttığımızda sonunda bugüne gelebilmiştim.
“Orada oturuyorlardı. Şu dünyada bana iyi gelen tek yere bir yabancıyı getirmişti.”
“Tabakları koydun mu?”
“Evet.”
Annem pizzayı hızla kare dilimlere ayırdı. “Getirsene.”
Masaya koymuş olduğum iki tabağı da tezgâha getirdim. Sırayla annemin ikişer dilim koymasını bekledikten sonra masaya geri döndüm.
Annem bardaklara kola koyarken “Sonra hiçbir şey demedi mi?” diye sordu.
“Özür diledi ama yalan olduğu belliydi yani. Hiçbir açıklama yapmadı, savunmaya girmedi.”
İki bardak da tamamen dolduktan sonra şişenin kapağını kapattı.
“O zaten bitirmiş kafasında.”
“Evet! Ben de böyle düşündüm. Onca yıllık ilişkiyi bir anda bitiremeyeceğini biliyordu. Bir şeyler söylemesi gerekirdi ama yapamadı işte. Ancak sustu.”
Artık ikimiz de masaya geçmiştik. Günün tüm heyecanında o kadar acıkmıştım ki ilk ısırığı almak için sabırsızlanıyordum.
“Neyse otur kalk bunu bir erkeğin yapmadığına dua et kızım. O zaman daha beter olurdun.”
Isırmak üzere olduğum pizzayı ağzımdan uzaklaştırdım. “Erkek ya da kız, ne fark ediyor?”
Annem cevap vermeden önce ağzındaki parçayı yuttu.
“Ooo, farkı olmaz mı? Erkekler kök söktürür, kök… Boşver şimdi. Oldu bitti işte bak şimdi ne kadar mutlusun. Kızlardan hoşlanıyor olman bu yüzden güzel.”
Elimdeki pizzayı tabağa bıraktım.
“Bir dakika, bir dakika… Ben sana itiraf ettiğimde sen bunun için mi o kadar sevindin?”
Kolasını içmek için bardağı kaldırdı. “Tabii bunun için sevindim. Kızım hiçbir zaman erkeklerden çekmeyecek. Bundan daha güzel ne olabilir?”
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ellerimi masaya vurarak ayağa kalktım.
“Kızın seninle yıllardır gizlediği bir şeyi paylaşıyor ve sen sadece yine senin istediğin gibi oldu diye mi seviniyorsun? Dediğin gibi olacağı için mi?”
Annem tepkime şaşırmıştı. “Helin otur lütfen, pizzan soğuyor.”
Bir de üstelik bir saattir bu kadına Cemre’yle olan tüm ilişkimi anlatıyordum! Ona nasıl kanmıştım? Tek bir sarılışında inandığım anneme yıllar önce asla inanmayacağıma dair söz vermemiş miydim ben?
“Sen benim lezbiyen olduğumu sana söylememle gurur duymuyorsun. Kim ve nasıl bir insan olduğumu sonunda anlayabildiğim için de benimle gurur duymuyorsun! Sadece hayatımda asla bir erkekle ilişkim olmayacağı için bana sarıldın, bana onca şeyi söyledin!”
Annem hâlâ dediklerimin benim için ne ifade ettiğini anlamamış şekilde yemek yemeye devam ediyordu. O kadar öfkeliydim ki her an masayı darmadağın edebilir, her şeyi kırabilirdim.
“Senden nefret ediyorum!”
Yemek yemeyi artık kesmişti. Güzel, sonunda dikkatini çekebilmiştim.
“Benimle düzgün konuşmak zorundasın.”
“Asıl sen benimle düzgün konuşmak zorundasın! Bugüne kadar beni bir kez olsun bile dinlemedin. Hayatımı istediğin şekilde yönettin. Hayatımda ilk defa bugün beni dinlemek için karşıma oturdun sen. İlk kez ne söyleyeceğime ben karar verdim ve bu yaptığıma saygı bile göstermiyorsun. Birbirinden saçma yorumlarına ihtiyacım yok senin.”
Annem de ayağa kalktı. “Benim anneliğimi sorgulamaya hakkın yok! Ben seni tek başıma büyüttüm. Arkamda hiçbir erkek yoktu. Senin ileride kendi kendine yetebilecek, güçlü bir kadın olman için çalıştım, böylece hiçbir erkeğe muhtaç kalmayacaktın. Benim yaşadıklarımı yaşamayacak, kalbin kırılmayacaktı.”
“Hayatımı mahvettin! Senin yüzünden erkekleri canavar olarak görüyorum.”
“Ben ne yaptıysam senin iyiliğin için yaptım Helin. Hiçbir erkekle görüşmeyeceksin.”
“Ya, öyle mi dersin?”
Bu kadının lanet saçmalıklarına daha fazla katlanmayacaktım.
Onu iterek yanından geçtim ve odama ilerledim. İlk bulduğum çantaya dolabımdan beş altı parça kıyafet tıktım. İç çamaşırı, makyaj malzemesi ve odamda ortalıkta gördüğüm kullanabileceğim ne varsa çantaya attıktan sonra kumbaramı boşalttım. Çıkan paraların hepsini cebine koydum ve odamdan çıktım.
Portmantoda duran hırkalarımdan siyah ve kapşüonlu olanı aldım. Geceyi dışarıda geçirebilirdim. Ayakkabılarımı hızla giydikten sonra bağlamadan evden çıkarken beni kolumdan tutup durdurdu.
“Sen ne halt yediğini sanıyorsun?”
Kolumu ondan kurtardım. Bir daha bu eve dönmeyecektim.
“Seni çıldırtmak için sokakta kaç tane erkek, kaç tane kötü insan varsa hepsinin yanına gidiyorum.”