Karanlık Lise 3 – Bölüm 34


༯ 34 ༯

DEMİR

Hissetmenin tadını o dudaklarda aldığımdan beri artık geri dönüşü yoktu.

“Şimdi bir sigara iyi giderdi.”

“Efendim?”

“Sigara dedim, iyi giderdi.”

Kadirhan Bey’in neden sabırsızlığına anlam verememiştim. “Az önce onun için dışarı çıktın sanmıştık. Bize kararını söyleyecek misin artık?”

Şahsene Hanım’ın yüzündeki beklentiyi de gördükten sonra gözlerimi odanın penceresine sabitleyerek gülümsedim. Anlattıklarımın hepsini sadece kendime anlatmış olmalıydım.

Başta özet geçmeyi düşündüm ama anlatacaklarımın içinde onların bilmesini gerekli görmediğim, hayatımla ilgili daha az önce kendime itiraf edebildiğim şeylerin olduğunu fark ettim.

“Duygularımdan vazgeçmiyorum.”

Güneş’ten vazgeçmiyorum.

Eğer o, hayatlarımızın herhangi bir gününde beni unutabilecekse; bunu yapabileceği tek mükemmel durumdaydı. Onu korumak için sonsuz parçalara ayırdığım kalbi Bodrum’daki kum tanelerine karışırken, benden ölesiye nefret ederken bunu yapabilirdi. Ama yine de ben bitmesine izin vermeyecektim.

Şahsene Hanım başını onaylar anlamda salladı. “Risklerin farkındasın ama tedaviyi kabul etmeyeceğini söylüyorsun. Seni anlıyorum. Emin ol Demir, yaptığın son derece onurlu bir davranış.”

“Rica ediyorum, lütfen hastamın üstünde duygusallığınızla baskı oluşturabileceğiniz cümleler kurmayın.”

İçimin rahat olması garip miydi? Çektiğim acının beni yakın zamanda delirteceğini bilmeme rağmen söylediklerimde ciddiydim. Eski Demir bunu asla onaylamazdı ancak artık o burada yoktu. Ben, şu anda kimsem oydum. Ne Gökhan Erkan ne de bir başkası benim yerime karar verebilirdi. Ben seviyordum. Ben istiyordum. Ben hissediyordum. Bunları kimse benden alamazdı.

Ben de insandım.

“Şahsene Hanım, anıları yeniden unutmayı reddettiğime göre bana unuttuğum kişinin kim olduğunu söyler misiniz?”

Kadirhan Bey ayağa kalktı. “Hayır! Demir, duygularından vazgeçmek artık çok zor. Bunu anlayabiliyorum fakat işin sonu kötü bitecek. Hatırlamıyor musun? Bunama dedi, şizofreni dedi, pek çok şey saydı. Duyguların bu kadar güçlü şekilde uyanmaya devam ederse çok kısa zamanda aklını yitireceksin!”

“Ah, evet. O konu…”

Hayal kırıklığına uğramamıştım çünkü beni, her zaman bir planımın olacağını bilecek kadar iyi tanımıyordu.

“Şahsene Hanım’dan işlemi tersine tekrar uygulamasını isteyeceğiz.”

İkimiz de aynı anda dönüp Şahsene Hanım’a baktığımızda ellerini boğazıyla göğsü arasına koymuş, “Ben mi?” diye soruyordu.

“Birine bir şeyler unutturabiliyorsanız, unutturduğunuz şeyleri de geri getirebilmelisiniz. Sihirbazlığın temel kuralı; kutudan kim kaybolmuşsa ikinci turda kutunun içine dönmeli.”

Şahsene Hanım bir anda üstüne gidince kekelemeye başladı. Kadirhan Bey “Bunu yapabilir misiniz? Anıları tamamen açabilir misiniz?” diye sordu. Onun için her şey dakikalar geçtikçe daha da ilgi çekici hale geliyordu.

“Ben… Ben bunu daha önce… Yani… Hiç yapmadım.”

Ayağa kalktım ve büyük masaya yaslanarak kollarımı göğsümde birleştirdim. “Yıllarını sadece bu konu üstündeki araştırmalarla geçirmiş biri olarak sizden istediğim şeyi sanki hiç denememiş gibi konuşuyorsunuz.”

“Araştırmalarım genel olarak unutturma üzerindeydi. Seanslar sırasıyla hafızayı daha çok bloke etmeye yönelikti ve…”

“Bütün kilitleri açabilir misiniz Şahsene Hanım?”

Gözlerini kaçırdı. Bana yanlış bir şey yapmaktan korkuyordu. Kendinden emin olmayan bir şekilde başını salladı. “Yapabilirim.”

Bağladığım kollarımı iki yana açtım. “O zaman hiçbir sıkıntı yok demektir. Geçmiş olsun.” Alaycı bir gülümsemeyle koltuğuma döndüm. “Ne zaman başlıyoruz? Bu akşam nasıl?”

Kadirhan Bey “Burada bir dakika duralım. Az önce tersine yapılacak işlemi daha önce hiç yapmadığınızı söylediniz, ancak yapabildiğinizi iddia ediyorsunuz,” diyerek araya girdiğinde onu o çok bilmişliğine rağmen yine takdir ettim.

Adam psikologum olmak yerine avukatlığımı yapıyordu ki, konuşulanlara uykusuzluktan ve diğer şeylerden dolayı çok da konsantre olamadığım için işime geliyordu. Alacağı parayı sonuna kadar hak etmişti.

“Bir kadın vardı. Gençti. Eşini trafik kazasında kaybettikten sonra beni bulmuştu. Hüznü ve özlemi artık daha fazla kaldıramadığını söyleyerek benden yardım istemişti. Seanslar sona erdiğinde meyvesini almıştık. Onu son seanstan sonra bir daha görmeyi beklemiyordum ancak üç ay sonra bana geri geldi. Eşinden ona kalan tek varlığı, hayatının anlamı olan oğluna eskisi kadar iyi bir anne olamadığını söyledi. Bastırılan duyguları anneliğini de köreltmişti…”

“Sözünüzü keseceğim ama bir şey sormam gerekiyor. Size geri dönebilmesi için seanslardan haberdar olması gerekmez mi? Yani seansları da unutması gerekmiyor muydu?” Kadirhan Bey sorduğu soruları da, aldığı cevapları da utanmasa bir kâğıda yazacakmış gibi dinliyordu.

Bildiği sorulardan gelince özgüveni yükselmişti. “Seansları unutturabilmek için insanı acıdan yoksun bir varlığa dönüştürmem gerekirdi. Bunu yapamazdım.”

“Küçük bir çocuğu kolaylıkla mutluluktan yoksun bırakabiliyorsunuz ama…”

Söylediğimi çok da ciddi bir biçimde söylemediğim için başını öne eğmekle yetindi. “Seansları herkes hatırlar. Senin hatırlamıyor olmanın nedeni o sırada küçük olman. İyiki de hatırlamıyorsun zaten, hoş bir süreç değildi. Ne senin için ne de diğerleri için…”

Aklımızda o anların nasıl yaşanmış olabileceğine dair birkaç varsayım yürütmeye çalıştık. Başaramadık.

“Peki sonra ne oldu? Çocuğu olan kadına…”

Arabadayken benim için söylediklerini tahmin ettiğim su şişesini yavaşça açtı ve çok azını önünde duran bardağa boşalttı. Kapağı kapatıp şişeyi kendinden uzaklaştırdıktan sonra bardağındaki suyun tamamını içti.

“Anıların ve duyguların üstündeki engelleri açmaya başlamıştım. İşlem senin de tahmin ettiğin gibi araştırma konularımdan bir tanesiydi fakat bir denek üstünde ilk kez deniyordum. Bu nedenle seans ve seans ne yaptığımı, nasıl yaptığımı, sunucuyla gelen yan etkileri dahil her şeyi not aldım. Birinci ayın sonunda işlem gerçekten işe yaramaya başlamıştı. Önce gizlenen anılar uyanıyor, sonraysa bastırılmış duygular o anılarla yeniden hissedilerek her şey sahibine dönüyordu.”

Kadirhan Bey “O halde hemen başlamamız için hiçbir sıkıntı yok demektir,” diyerek rahatladığında ben de ister istemez rahatlamıştım. “Dosyayı kaybettim” ya da “Nasıl yaptığımı unuttum” tarzında bir fiyasko duysaydım harika bir kavga çıkartabilirdim.

“Sıkıntı var,” dediğinde dikkatimizi yeniden ona verdik. “Geri alma işlemini hiç yapmadığımı söylerken hiç tamamlayamadığımı söylemek istemiştim. Kadınla yaptığım seansları yarıda kesmek zorunda kalmıştım. Tüm veriler, gözlemler, hatıralar bizim istenilen sonuca doğru gittiğimizi gösteriyordu ancak vücudu bu zorlu işlemi artık kaldıramıyordu.”

“Öldü deme.”

“Hayır, ölmedi ama ölebilirdi. Gözlemlerimden ve deneğin söylediklerinden yola çıkarak; geri alma işleminin unutturma işleminden en az on yedi kat daha fazla acı verdiğini ve bu sefer sadece zihinsel değil, fiziksel olarak da kişiyi etkilediğini saptadım.”

“Çürük, morarma gibi mi?”

“Çeşitli kanamaları da dahil edebiliriz, evet.”

“Kanama şiddetlerinin oranı nasıldı? Göz ardı edilemeyecek kadar mı?”

Gözlerini kocaman açtı ve boş su bardağına odaklanarak başının yukarı aşağı salladı. “Fazla şiddetli derecede diyelim,” dedi.

Arkama yaslanıp konuşmaları dinlemek kolaydı. Ancak sıra bana geldiğinde duyduğum şeyleri yaşayacak olmam beni korkutmuştu. Yalan söylemeyecektim. Şu ofise adımımı attığımdan beri başıma geleceklerin ne kadar acı vereceğine dair sürekli bir şeyler söylenmişti ama ilk kez icraat vaktinin yaklaştığını hissetmiştim.

Korkumun beni tereddüte düşürmesine izin vermeyecektim.

“Tam olarak nasıl seanslar uygulayacağız?”

Şahsene Hanım şüpheyle yana döndü. “Demir’le ben tek olacağız. Umarım araştırmalarım ve yöntemlerim hakkındaki hassasiyetime bir bilim insanı olarak saygı gösterirsiniz Kadirhan Bey.”

Yakalanmış bir suçlu gibi anında kendini savunmaya geçti.

“Sadece merak ediyordum. Demir’in durumu… Kabul edersiniz ki oldukça ilgi çekici. Umarım siz de bir bilim insanı olarak benim merakımı yanlış anlamıyorsunuzdur.”

Ayağa kalkıp masaya yaklaştı. Tokalaşmak için elini uzattı. “Maalesef buna izin veremem. Demir’in kendini rahat hissedeceği bir ortam gerekli. Evde sadece ikimizin bulunması daha uygun olur.”

Gerçekten ortamda kaç kişinin bulunacağı umrumda değildi. Tek derdim bir an önce işe koyulmak ve iyi olmaktı. İyi olduktan sonra Doğukan’a bıraktığım yerden bizimkilerin yanına dönecek ve öldürülen kızla ilgilenecektim. Her şey bittiğindeyse eğer hâlâ tek parçaysam aklımda doğruca Bodrum’a gitmek vardı.

Kapışmaları tahmin ettiğimden de uzun sürmüştü ancak sonunda kazanan Kadirhan Bey olmuştu. İhtiyaç olduğunda bize ağrı kesici ve uyku ilacı gibi şeyler sağlayacak, gerektiğinde tıbbi müdahalede bulunacaktı. Adam hem psikolog, hem avukat hem de doktor gibiydi.

Karşılığındaysa seanslar sırasında olan her şey gizli kalacaktı. Şahsene Hanım’ın paranoyaklığı tutmuştu, adamın eğer sürece dahil olmasına izin vermezsek çalışmayı devlete söyleyerek şantaj yapacağını düşünmüştü.

X

Kâbusların geçtiği yere, büyük ve bir o kadar da boş evime dönmüştüm. Piyanonun başına geçerken burada en son çaldığım parçanın duyduğum parçadan farklı olduğunu hatırladım. Ellerimi tuşların üstüne koymaya çekindim. Beklemeye başladım.

“Neden kendi evine çıkmadın?”

Kadirhan Bey’le anlaşamadığım konuların başında psikoanalizlerinin yersizliği geliyordu.

“Gerek duymadım.”

Salonun her köşesini ince ayrıntılarına kadar incelerken “Her genç erkeğin hayalidir,” dedi.

Şahsene Hanım tuvaleti kullandıktan sonra salona indi ve koltuklardan birine oturdu. Kâbusları ayrıntılı bir şekilde anlatmamı bekliyordu. Saatlerdir zaten ofiste oturuyorduk. Yine mi karşısına geçip oturacaktım?

“Benim hayal kurmak için vaktim hiç olmadı.”

Ay Işığı Sonatı‘nı çalmaya başladığımda duyulan melodinin çaldığım parçaya ait olduğunu görmek iyi hissettirdi. Çok daha komplike parçalar çalabilmeme rağmen spora gitmeden önce yaşadığım delirme anımın geçici olması ümit vaat ediyordu.

“Her şey bu parçayla başlıyor,” dedim parçanın birazını çaldıktan sonra. “Sonra annemle Gökhan’ı burada görüyorum. Piyanonun diğer tarafında, beni dinliyorlar. Gökhan beni aşağılıyor. Terliyorum, hata yapıyorum. Tam da… burada.”

Kâbuslarımdaki notanın aynısında aynı hatayı bilerek yaptıktan sonra ayağa kalktım ve merdivenlere doğru yöneldim. “Hata yaptığım için cezalandırılacakken üst kattan birtakım sesler duyuluyor ve dikkat oraya kayıyor.”

Merdivenlerin altında durdum ve onlara baktım. “Onlar yukarıdayken ben de buraya geliyorum. Ben yukarıya çıkmaya çalışırken her şey bulanıklaşıyor. Yatak odasının yanındaki odaya baktığımda ise deprem oluyor ve aşağıya düşüyorum. Sonra da karanlığa uyanıyorum sanki.”

Şahsene Hanım “Hatırlıyorum,” dedi. “Sana unutturmak istedikleri, o odada yaşanan bir olaydı.”

“Anılar geri geldiğinde zaten her şeyi hatırlayacağımı biliyorum. Yine de öncesinde bana olayın ne olduğunu söyler misiniz? Böylece neyle karşı karşıya olduğumu, neyi beklediğimi bilirim.”

Kadirhan Bey piyanoyu incelemeyi bitirip koltuklardan birine oturdu. “Sizin kadar uzman değilim ve ben de dürüst olmak gerekirse fazlasıyla merak ediyorum, ancak gerçekleri kilitler kalktıkça kendi gözleriyle görmesi, hatırlaması daha mantıklı diye düşünüyorum.”

“Kesinlikle öyle. Beklemediğin şeylerle karşılaşman, duygularını daha yoğun tetikleyecek ve daha hızlı ilerlememizi sağlayacaktır. Ayrıca önceki deneyimime göre sürecin tamamlanma süresini üç ay olarak öngörüyorum. İşlemleri vücudunun nasıl kaldıracağına bağlı olarak bu süre uzayabilir. Yine de elimizden geleni yapacağız.”

Üç ay çok uzundu. Benim o kadar zamanım yoktu.

“Eğer vücudum ve hafızam sorun çıkartmazsa o süre kısalabilir mi?”

Ellerini kucağında biraraya getirip birbirine kenetledi. “Olasılıklar dahilinde ama sorun hep çıkar.”

“Güzel.”

“Başlayalım mı o zaman?”


error: Bu içerik koruma altındadır.