༯ 8 ༯
CANSU
Gecenin sonunda Cenk beni eve bıraktı. Odama girdiğim gibi kendimi yatağa attığımda bir plan yapmak için o gün tanıştığım insanları düşünmeye başladım.
Masal, çakma kızıl, resmi olarak kaşarın tekiydi. Çok salaktı. O kadar salaktı ki iki kelimeyi bir araya getiremiyordu. Tek yaptığı şey orada durup seksi gözükmekti. Tam da burada devreye çetenin diğer kızları giriyordu. Masal ve diğer iki kız beni akşam boyunca önemsemeyip yabancı olduğumu belirtmekle meşgul olmuşlardı. Söylediğim hiçbir şeyi dinlememiş, bana cevap vermemiş ya da beni konuşmalarına katmamışlardı.
En az Cenk kadar yakışıklı çocuğun adı Doğukan’dı ve Savaş isimli kumralla da yakın arkadaşlardı. Ortamdaki yüksek ses yüzünden konuştuklarının neredeyse hiçbirini duyamamıştım ama önemli bir konuda olduğu belliydi. Yüz ifadelerinden anlaşılıyordu. Her ne yapıyorlarsa ya da yapacaklarsa onu ciddiye alıyorlardı.
Her şey dönüp dolaşıp Demir’de bitiyordu. İstese bir bakışla okyanusları delebilecek gözleri, ortamda bulunan herkesi varlığıyla gerebilecek nüfuzu vardı. Sadece arkasına yaslanıp sigarasını içiyordu. Konuşulanları dinliyor, kısa yorumlar getiriyordu ve bu yorumlar o sırada tartışılan sorunun çözümü için yeterli oluyordu.
Cenk, masanın o tarafındaki konuşmaya dahildi ama arada sırada kalkıp benim oturduğum geniş koltuğa geliyordu. Sohbet etmeye çalışıyor, benden hoşlandığını davranışlarıyla açıkça belli ediyordu. Gayet karizmatik ve havalı bir çocuktu ama kusura bakmamalıydı çünkü ortamda karşımda oturan siyah deri ceketli olduğu sürece sıra asla ona gelmezdi.
Tanıştığım Demir Erkan’ın ne kadar güçlü bir karakter olduğunu, insanlar üstündeki etkisini anlamak için ortamında tek bir akşam geçirmem yeterli olmuştu. Tanıştığım demeyeyim, tanıdığım diyeyim çünkü akşam boyunca çetedeki diğer kızlara davrandığı gibi benim de suratıma bir kez bile olsa bakmamıştı. Sadece Cenk ona masasında oturan yabancının kim olduğunu açıkladı, o kadar.
Durumun Cenk için ne kadar sinir bozucu olduğunu iliklerime kadar hissedebiliyordum ama ikili davranmaya karar vermiştim. Cenk işime yarayabilirdi. Onu ileride kullanabileceğim durumlar için kenarda köşede, bir yerlerde tutmam gerekecekti. Ekiple vakit geçirmem, konuşmalarına dahil olmam lazımdı. Sadece gözlem yaparak aralarına giremezdim, zaten bunu yapmak için makyaj ve sıradan bir iki yeni kıyafetin yeterli gelmeyeceği açıkça belliydi. Oyunu tahmin ettiğimden çok daha üst seviyede biriyle oynayacaktım:
Demir Erkan’la.
Yetersiz bulundum.
Değersiz kabul edildim.
Önceden yaşadıklarım yetmezmiş gibi defalarca yeniden aşağılandım; ama hiçbir zaman pes etmedim.
Mutluluk için ihtiyacım olan saygı ve güç; duruşuyla, sigarasıyla, sesiyle, vücuduyla, mavi gözleriyle, her şeyiyle karşımdaydı. Tabii pes edemezdim. Bu benim tek ve son şansımdı çünkü herkesin kabul ettiği üzere Demir Erkan gibi birinin benzeri asla var olamazdı. Bardaki günler aslında hiçbir şeydi. Okulun ilk günü onu asıl yerinde, Atagül’de gördüğüm anda planımdan emin oldum. İşte aradığım saygınlık oydu.
Tam bir yılımı aldı. Bir yılım, grubun en zayıf halkası Masal’ı, yani daha ilk günden tanıdığım kızıl saçlı kızı izleyerek, onu takip ederek, ona yakın durarak geçti. O ve arkadaşları o kadar boşlardı ki, onlarla arkadaş gibi gözükebilmek için ben de boş bir insan rolüne büründüm. Daha en baştan Demir’in grubuna nasıl girebildiler aklım almıyordu ama sanırım buna yorum yapabilme gibi bir şansım yoktu. Atagül Lisesi’nde benden eskilerdi.
Nefret ettiğim insanlarla nefret ettiğim yerlerde bulundum. Bir zamanlar anneme gittiği için laf ettiğim mekânlara ben de gittim. Onun küfür ettiğim davranışlarının tutarsızlığını ve anlamsızlığını bizzat kendimde görmeye başladım. Düşüncelerimi sadece ve sadece saygınlığa ulaşma yoluma yardımcı olacak çıkarlarım doğrultusunda geliştirdim. Diğer insanlar umrumda değillerdi. Adalet ve iyilik karşılığı olmayan kavramlardı. Eskiden inandığım aşkın canı zaten cehennemeydi çünkü artık daha doğru, daha yeni bir aşka inanıyordum:
Güç.
Gücün bana sağlayacağı en büyük şeyse, kimsenin bir daha beni üzemeyecek olmasıydı.
Yanımda Demir gibi biri olduktan sonra insanlar beni üzmeyi bırakın, yanıma konuşmaya gelirken bile çekineceklerdi. Söyleyecekleri kelimeleri iki kez düşünmek zorunda kalacaklardı. Çünkü karşılarında ben olacaktım; arkamdaysa sahip olduğum, beni her zaman koruyacak bir erkek olacaktı. Mutlu olabilmek için tek şansım buydu. Geriye kalan her şey yalandı.
Zamanla Masal’ın yakın arkadaşı oldum. Cenk durmadan benimle ilgileniyordu ama yüz vermiyordum. Onunla yakınlaşamazdım çünkü öyle bir durumda Demir’le olan bütün şansımı çöpe atabilirdim. Çeteye girmem kolay olmamıştı ama tüm bunlara rağmen ne yaparsam yapayım Demir benimle hâlâ ilgilenmiyordu. İşte bu, doğal olarak ona daha çok kafayı takmama neden olmuştu.
Hedefime ulaşma yolunda kendime verdiğim sözü tutmak için çok büyük bir şeyi kurban ettim. Hayatımda yapabileceğim en büyük fedakârlığı kendi karakterimi feda ederek gerçekleştirmiştim. Artık Canset diye biri yoktu. Hiç doğmamıştı, o iğrenç kasabada iğrenç üvey babayla yaşamamıştı ve Can diye bir öğretmeni hiç olmamıştı. Cansu’nun sadece yeni bir isim olduğunu düşünürken yanılmıştım. Cansu sadece yeni bir isim değil, bambaşka bir kişilikti. Canset’in hayatı boyunca inandığı tüm değerleri yıkmak uğruna bana gelmişti. Geçmişi yok edip geleceği inşa etmek, bunu yaparken eğlenmek ve bencil olmak ona özgüydü. İstediğini alma uğruna her şeyi ve herkesi karşısına alabilecek kadar yürekliydi. Cesurdu ve o çok güzeldi. Olmak istediğim, olacağım herkesti.
Bugün neredeysem tırnaklarımla kazıyarak oraya gelmiştim. Atagül’e gelme nedenimin insanlar arasında “Öğretmenleriyle not almak için birlikte olan kız” olarak kalmasına izin verdim çünkü Canset’in aptal saflığının Cansu’nun önüne çıkmasına izin veremezdim. İki yıl önce evli bir adamın kapısında ağlayan kız, bugün okul koridorunda en pahalı markanın en yeni topuklularıyla yürürken insanların göz teması kurmaya çekindikleri biriydi artık.
Eskiden çevresindekilerin söylediklerine kanan o aptal kız, artık istediği zaman istediği insana istediği şeyi yaptırabiliyordu. Ailesi yokken kendine sıfırdan yeni bir aile kuran Canset, mutluluğuna ulaşma yolunda kendini feda etmişti.
Yine sınıfta kalıp Atagül Lisesi’ndeki yeni yılıma başladığımda tüm çabalarım meyvesini verdi ve sonunda Demir’in ilgisini çekebilmeyi başardım, hem de fazlasıyla… Ona bu kadar yaklaşmışken, çektiğim onca acıyı ve sefaleti bir daha asla yaşamayacağımın garantisi olan bu güçlü adamla ilk kez aynı yatağı paylaşmışken artık beni hiç kimse durduramazdı. Hiç kimse…
Demir’e âşıktım. Onu istiyordum ve alacaktım.
Masal, bir müzikalin olacağını anlattığında hemen Güneş’in katılacağı detayını da eklemişti. Ama Güneş bir şekilde ceza alırsa, sosyal etkinliklere katılması yasaklanırdı ve başrol bana kalırdı. O sarışın kız okula ilk geldiği günden beri Demir’in ilgisini çekmişti. Ben Demir’le iki yıldır arkadaştım ve daha bir kere bile benimle baş başa bir yere gitmemişti. Hep o aptal Cenk, Masal, Doğukan ve diğer salaklarla birlikteydik.
Hele Demir Erkan’ın evine davet edilmek mi? Asla.
Demir bir sırdı. Bu okula neden geldiğini kimse bilmiyordu. Bir kızın hayatında görebileceği en seksi çocuktu ve ben artık dayanamıyordum. O salak ve yeni kızın onu bir günde avcunun içine almasına katlanamıyordum.
Güneş’in eskiden gittiği okulu öğrendikten sonra hemen kendimi orada buldum ve kaynaklarımdan onun neden atıldığını, neler yaşadığını öğrendim.
Ailesi ölmüş… Vah vah. Test sorularının ve cevaplarının dolabında çıkmasıyla okulundan atılmış, bursu onu kurtaramamış. Yazık.
Belki aynı trajediyi tekrar yaşarsa, artık benim gibilerle uğraşmaması gerektiğini anlardı. Bizim okuldaki ineklere her ne kadar para bayılmış olsam da buna değerdi. Zaten benim için bu para bile değildi. Sürtük annem her gün benimle ilgilenmese de, eve fazlasıyla para getiriyordu.
Sabah erkenden okula gittim. En fazla on kişi vardı. Hemen Güneş’in dolabının olduğu koridoru buldum ve dolabın aralığından kâğıtları attım.
Aptal sarışın. Başına bela almıştı.
Bir kapının kapanma sesini duydum. Kimse beni görmemeliydi. Bu koridorun kamerasını halletmiştim ve okulda çok az kişi vardı. Duyduğum kapı sesini unuttum ve yoluma devam ettim. Tuvalete girdim. Siyah eyeliner’ımı kalınlaştırdım. Eteğimi biraz daha yukarı çektim. Göğüs ve sırt dekoltemi düzelttim. Koyu kırmızı rujumu sürdüm.
Ben buydum. Herkesin bildiği ve benimle bütünleşen Cansu buydu ve kimse benim elimden Demir’i, istediğim şeyi alamazdı. Hele hele daha okula yeni başlamış, her ne kadar Demir’in ona aldığı giysilerle biraz daha az bebek gibi gözükmeye başlamış olsa da hâlâ şatosundan kaçıp yanlışlıkla ormana düşmüş bir prenses gibi görünen Güneş asla!
Ve ben ona Demir’i almak ne demekmiş gösterecektim.
Merhaba Güneş, Karanlık Lise’ye hoş geldin. Hiç gelmemiş olmayı dileyeceksin.
Bir sonraki bölümde Arda’nın hikayesine geçiyoruz 🙂